Ah şu yumuşak karnımız

Devletimizin kadim düşmanları yine bizi en zayıf yerimizden vurdular. Maalesef aynı saldırı defalarca tekrarlanmasına rağmen bir türlü bu konunun hassasiyetini anlayabilmiş değiliz. Korkarız ki bu gidişle en zayıf noktamız onulmaz yaralara yol açar.Doğrudan, yüz yüze, cepheden yapılan saldırılarla milletimize diz çöktüremeyeceğini anlayan küresel güçler planlarını uygulayabilmek için içimizden birilerini kullanma yoluna gittilergidiyorlar.Sadece bizim üzerimizde değil diğer milletler üzerinde de başarılı olan bu taktik, artık deccal düzeninin en büyük kozu haline geldi. Sık sık bu kozu kullanan toplum düşmanı bu güruh geçtiğimiz günlerde de aynı oyunu sahneledi.Cannes Film Festivali'nde kendisine ödül verilen "sanatçı" sıfatıyla adlandırılmış Merve Dizdar'ın eline tutuşturulan metni okuması marifetiyle akıllarınca devletimizi zor durumda bırakmak istediler. Buna çalışıldı. Dünya ölçeğinde denge unsuru olmaya başlayan ülkemiz, bu yapılan vuruşla dünya milletleri önünde küçük düşürülmeye çalışıldı. Peki başardılar mı Belki bir ölçüde.Lakin bir ölçüde de olsa başarılı oldukları (!) bu taktik, devlet ve millet düşmanlarının son zamanlarda adeta tek üstünlük kurdukları alan oluyor. Ne zaman başları sıkışsa ne zaman zor durumda kalsalar gündem değiştirmek için hemen bir "sanatçı"yı sahneye sürüyorlar.Açıkçası Merve Dizdar'a üzülmek de lazım. Yüz yıl önce Batı'nın, değerlerimize ve kadınlarımıza karşı yapmış olduğu aşağılama oyununu, biz gençlere Keriman Halis üzerinden anlattılar. Düşünsenize, yüz yıl sonra gençliğe Keriman Halis ve Merve Dizdar anlatılacak!Cannes'dan taze gelmiş ünlü bir yapımcıyla, sinema, sanat, kültür konuşuyorduk, Cannes Film Festivaliyle ilgili: "Festivaldeki organize rezilliği görmeden Şeytan'ın dünyada ne iş yaptığını anlayamazsınız!" dedi. Yapımcının anlattıklarından sonra Merve Dizdar olayına şahit olunca ne demek istediğini biraz anladım galiba.Keriman Halis başta olmak üzere, CHP zihniyetinin on yıllardır bu ülke sanatçısına, aydınına, siyasetçisine, gazetecisine verdiği en büyük zarar; bu unvan sahiplerinden bazılarının olmayan şahsiyetlerini kullanmış olmalarıdır!Maalesef onların bu konudaki başarılarında bizim de payımız yok değil. Yıllardır "tu kaka" olarak baktığımız sanat alanı "yumuşak karnımız" haline geldi ve buradan ölümcül yaralar alıyoruz. Milli ve manevi değerler huzurlu ve başarılı bir gençliğin inşa edilmesinde elzemdir. Ama bu noktada kültür ve sanatın da önemi inkâr edilemez. Muhafazakâr bir toplum olarak dinin olmazsa olmaz taraflarındaki inşaya verdiğimiz önemi maalesef kendi kültür ve sanatımıza ait çalışmalar yapma noktasında eksik bırakıyoruz.Her ne kadar "bunlar bizim kültürel kodlarımızda yok" diyerek görmezlikten gelsek de sinema, tiyatro, roman, müzik gibi kültürel faaliyetlerin haramlığını-helalliğini tartışsak da dünya halkları bunların üzerinden besleniyor. Beslenmekle kalmıyor yeri geliyor bu