Zulmü alkışlamadı zalime karşı susmadı

DOÇ. DR. MUAMMER GÜRBÜZ: BEDİÜZZAMAN "ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!" DEDİ, HAKKI VE ADALETİ SAVUNDU.ZALİME KARŞI MAZLUMU DESTEKLEDİ "Üstad Bediüzzaman 'Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem, gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem!' anlayışı ile hep zalimin karşısında olup mazlumu desteklemiştir. Hak, hukuk, adalet yolunda sözünü hiç esirgememiştir." Haksızlık karşısında susmayın "Hayatı çilelerle, hapislerle, sürgünlerle geçmiş; görülmedik eza ve cefaya sabırla göğsünü germiştir. Talebelerini menfaatçilikten, korkaklıktan, haksızlık karşısında susmaktan uzak durmaları noktasında şiddetle ikaz etmiştir." Bediüzzaman'ın Bakışıyla Eğitim - 6 DİZİ: MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ m.ozturkozturkcuhotmail.com Bediüzzaman, ilmin izzetini daima muhafaza etmiştir E. ÖĞRETİM ÜYESİ, EDEBİYATÇI-YAZAR DOÇ. DR. MUAMMER GÜRBÜZ: Bediüzzaman'ın hayatı çilelerle, hapislerle, sürgünlerle geçmiştir. siyasî hareketlere, çıkarlara asla tenezzül etmemiş, boyun eğmemiştir. hep zalimin karşısında olup mazlumu desteklemiştir. Hak, hukuk, adalet yolunda sözünü hiç esirgememiştir. Hakkı ve adaleti çekinmeden savunmuştur. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız 1956 Haziran'ında Yahyalı'da doğmuşum. İlkokulu ve ortaokulu Yahyalı'da, lise eğitimimi Niğde'de tamamladım. 1979'da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümü'nü bitirdim. Yahya Gazi Lisesi'nde edebiyat öğretmenliğine başladım. Sonra Dicle Üniversitesi'nde öğretim görevliliğine girdim. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarımı tamamladım. 7 yıl Dicle Üniversitesi'nde çalıştıktan sonra Harran Üniversitesi'ne geçtim. Burada 15 yıla yakın görev yaptım. Fen-Edebiyat Fakültesi'nde uzun süre dekan yardımcılığı ve çeşitli sosyal bölümlerde bölüm başkanlığı görevlerinde bulundum. Sonra Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Kuzey Kıbrıs Eğitim Müşavirliği görevlerini ifa ettim. İlerleyen yıllarda MEB özel öğretim, yükseköğretim ve öğretmen okulları genel müdür yardımcılıklarında bulunduktan sonra 2021 Mart'ında insan kaynakları genel müdür yardımcılığından emekli oldum. Bediüzzaman'a karşı, onu tanımadan bile bir sevgimiz vardı Bediüzzaman'ı nasıl tanıdınız Risale-i Nur'ları, dolayısı ile Bediüzzaman'ı Niğde Lisesi ikinci sınıfta duymaya başladım. Gerçi daha ortaokuldayken radyolarda Nur'lar ve Nurcular hakkında olumsuz şekilde yapılan haberlerde dikkatimi çekmişti. Dindar sayılabilecek bir aile yapımız vardı. Rahmetli anneciğim dini bütün ve saliha bir hanımdı. Ara sıra namaz ve ibadet konusunda onun bize bilgiler verdiğini biliyorum. Böyle bir sohbet sırasında radyodan Said Nursi'nin tutuklandığını işittim. Anneme: "Anacığım mutlaka bunlar temiz insanlardır." diyerek acıdım. Çünkü dine baskıların sürdüğü dönemler henüz bitmemişti. 1970'li yıllardı. Anacığım da beni tasdik etmişti. Yani Bediüzzaman'a karşı, onu tanımadan bile bir sevgimiz vardı. Çünkü biz demokrat bir aileydik ve mazlumlara karşı doğuştan bir sevgimiz vardı. Zalimleri sevmiyorduk. Bu hasletimiz bizi, Bediüzzaman'ı etraflıca bilmediğim halde fıtri olarak ona yaklaştırdı. Evet, lise ikinci sınıfta M. Ragıp Öncel isminde bir hoca geldi. Edebiyat dersimize giriyordu. Diğer hocaların aksine çok güzel bilgiler veriyor; dinî değerleri klasik hoca üslubunun dışında beyitlerle, metinlerle besleyerek anlatıyordu. Hocaya karşı sempati duydum. Sohbetlere çağırdı. Tereddütsüz kabul ettim. Bu arada edebiyata karşı müthiş bir sevgi ve istek duydum. Bu yüzden de üniversitede edebiyat bölümü okudum. M.Ragıp hocamı hürmetle anıyor, ona saygılar sunuyorum. Onla hâlâ görüşüyor ve ders yapıyoruz. "Bediüzzaman'ı ve onun eserlerini hakkıyla tanıtırım ve değerlendiririm." iddiasında değilim. Ama, 'Bir bahçeye giren kim olursa olsun mutlaka istifade eder, hissesiz kalmaz.' misali, biz de hissemizi az da olsa aldık Elhamdülillah. Kendi hesabıma karınca kararınca değerlendirmeye çalışacağım. Said Nursî gerek şahsî tutum ve davranışı ve gerekse te'lif ettiği Risale-i Nurlar'la ne yapmak istemiş, neyi gerçekleştirmeye çalışmıştır Bediüzzaman, klasik bir hoca üslubunun ötesinde bir üslupla eserlerini telif etmiş. "Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı, asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı." ifadesini düstur edinmiştir. Kendisinin ifadesiyle, eserlerini telif ederken Kur'an'a başvurmuştur. Bu, eserlerinde ne kadar titiz davrandığını gösterir. Bediüzzaman, Birinci Millet Meclisi'nde beyan ettiği gibi: "Kâinatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra namazdır." hakikati mucibince tüm mesaisini imana ve imanın kuvvetlendirilmesine harcamıştır. "İmanın rükünlerinden birisinde hâsıl olacak bir şüphe veya inkâr, dinin teferruatında yapılan lakaytlıktan pek çok defa daha felaketli ve zararlıdır." diyerek taklidî imanı tahkikî imana çevirmeye gayret etmiştir. Bu taklidî inanış, Türkiye'de olduğu gibi maalesef Tüm İslam dünyasında da mevcuttur. Bu yüzden bölünmeler, parçalanmalar, yok oluşlar yakamızı bırakmamaktadır. Ziya Paşa'nın dediği gibi: "Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kaşaneler gördüm Dolaştım mülk-i İslam'ı bütün viraneler gördüm." Sadece maddi olarak değil; manevi olarak da yıkılışlar, çöküşler peşpeşe gelmektedir. Bunun tek sebebi, İslam'ın özünü anlamayıp kışrına nazar etmektir ya da kendisini 'önder' sayanların çeşitli sebeplerden dolayı (cehalet, menfaat, enaniyet vs.) milleti bilerek yanlışa sürüklemeleridir. İman yalnız icmali bir tasdik değildir. Taklidi bir iman, hususan bu zamandaki fırtınalar karşısında çabuk söner anlamına gelen anlayışıyla hizmeti gaye edinen Bediüzzaman; ikna edici, hiçbir maddi hesabı olmayan bir samimiyetle eserlerini kaleme almıştır. Asrımızda tüm insanlığa hitap edecek, herkesin derdine derman olacak bir eseri telif etmek Bediüzzaman'a nasip olmuştur. Ne mutlu bizlere ki, böyle bir Üstadın talebesi olmak ve onun eserlerini anlamak ve okumak lütfuna nail olmuşuz. Bediüzzaman'ın eserlerinin diğer yazılan eserlerden farklı olması Eser ile eserin müellifi arasında mutlak bir bağlantı olması gerekir. Yani özü-sözü birbirine uyan, söylemleri ile eylemleri aynı olan bir anlayış şarttır. Bediüzzaman'ın eserlerinin diğer yazılan eserlerden farklı olmasının çeşitli sebepleri vardır. Bunlar: - Yalnız Kur'an'ı kendisine rehber edinmiş olması - Bediüzzaman Kur'an'ı tefsir ederken, gerçeklerin tam olarak ifade edilmesi ve böyle etkili bir eser olması için, hususi mesleğinin-meşrebinin tesiri altında kalmamıştır. Maalesef bazı dinî eserlere baktığımızda her türlü menfaatin, dinî hakikatlere gölge olduğunu görüyoruz. - Bediüzzaman eserlerini telif ederken, Allah rızası dışında hiçbir maksadı düşünmemiştir. - Bediüzzaman'ın hayatı çilelerle, hapislerle, sürgünlerle geçmiş; o, görülmedik ezaya ve cefaya sabırla göğsünü germiştir. Hele hele siyasi hareketlere, çıkarlara asla tenezzül etmemiş; boyun eğmemiştir. Ne mürid peşinde ne de izzet-i ikram peşinde koşmuştur. İlmin izzetini daima muhafaza etmiş, "Alimler ümera kapısında olmamalı."düsturunun gereğini harfiyen yerine getirmiştir. "Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem, gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem!" anlayışı ile hep zalimin karşısında olup mazlumu desteklemiştir. Hak, hukuk, adalet yolunda sözünü hiç esirgememiştir. En kötü zulümlerin vuku bulduğu dönemlerde "Zalimler için yaşasın cehennem!" sözünü söylediği gibi fikirlerini de söylemiş, hakkı ve adaleti çekinmeden savunmuştur. Bediüzzaman: "Elimizde nur var, siyaset topuzu yok." anlayışı ile İslam'ı sevdirmiş. İslam'ın kışrı ile uğraşan militarist anlayışlara şiddetle karşı çıkmıştır. Asla onlara taviz vermemiş, talebelerini bu konularda yalpa yapmamaları için defalarca uyarmıştır. Çünkü ona göre, kemiyetin keyfiyete göre hiç önemi yoktur. Bediüzzaman, talebelerini; menfaatçilikten, korkaklıktan, hak karşısında susmaktan, yalancılık ve menfaat kokuları saçan siyasetten uzak durmaları noktasında şiddetle ikaz etmiştir. Risale-i Nur'lar daima geçerliliğini korumuş ve korumaktadır Bediüzzaman Kur'an'ı ve şer'î meseleleri beyan ederken çeşitli baskıları ve işkenceleri nazar-ı dikkate almamış, herhangi bir etki altında kalarak fetva vermemiş, ölümü bile