Bediüzzaman, Anadolu'nun en ücra köşelerini üniversiteye çevirmiş

CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ EMEKLİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. MAHMUT KAPLAN: Tespit ettiği problemlere Kur'an'dan ve Hadis'ten ilhamlarla cevap vermiş. Hazmettiği ilmi en kolay anlaşılacak, öğrenilecek tarzda kaleme almış. Anadolu'nun en ücra köşelerini, ilmiyle ve irfanıyla üniversiteye çevirmiş. Eser yazmakla yetinmemiş, eserlerinin okunmasını sağlamak için toplu okumaları teşvik etmiş, böylece evleri okula çevirmiş.İslam ümmetinin asıl hastalığının cehalet olduğunu görmüş ve buna çare bulmanın ancak eğitimle olabileceğini tespit etmiş. Doğu'da ve Güneydoğu'da cehaletin nelere mal olacağını hissetmiş ve cehaletle mücadeleye karar vermiş. Bir proje geliştirmiş cehaleti bertaraf etmek için. 'Medresetü'z-Zehra' adını verdiği bir üniversite açmak için çalışmış. Bediüzzaman'ın Bakışıyla Eğitim - 9 DİZİ: MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ m.ozturkozturkcuhotmail.com Kendinizi kısaca tanıtır mısınız Urfalıyım. Gaziantep'te lise, Ankara'da üniversite, yüksek lisans ve doktora okudum. Liselerde on yıl öğretmenlik ve sonra Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde öğretim görevliliği ile başlayan akademik hayat... Celal Bayar Üniversitesi'nde doçent ve profesör olarak 16 yıl çalışıp emekli oldum. Divan edebiyatı sahasında çalışmalarıma devam ediyorum. Bediüzzaman'ı nasıl tanıdınız Eserleri ve değerli şahsiyeti ile birlikte, bir değerlendirmede bulunur musunuz Müsaade ederseniz sorularınızı birlikte cevaplandırayım. Risalelerle tanışıklığım ilkokul yıllarına gider. Babam anlatırdı bazen. Ama daha çok Üstad Bediüzzaman'dan bahsederdi. Urfa'ya geldiğinde Üstad'ı ziyaret etmek istemiş ama geç kalmış. Üstad'ın cenaze namazına yetişebilmiş. Abdullah Yeğin ağabeyle tanışmış. Abdullah ağabey babama Büyük Cevşen'i hediye etmiş. Gözleri görebildiği sürece Cevşen okumayı ve tesbihatı hiç bırakmadı. Son yıllarında gözleri artık yazıları seçemeyinceye kadar bu böyle devam etti. Sanırım ortaokul yıllarıydı, babam Gaziantep'te medreseye götürdü. Kimler vardı o zaman hatırlamıyorum. Ama İhlas Risalesi ile Küçük Sözler'i aldığımızı hatırlıyorum. Fakat kitapları o zaman okumadım. Bediüzzaman'ı ve onun eserlerini asıl lise yıllarında tanıdım. Anarşinin liselere kadar indiği o hareketli yıllarda... Coğrafya öğretmenim bizi merhum Nazım Gökçek'le tanıştırdı. Herkesin 'Nazım ağabey' olarak bildiği müstesna insanla. Nazım ağabeyin ders okuması çok etkiledi beni. Şahsi istekler peşinde koşan biri değil Bediüzzaman'ı Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde tarih sahnesinde görüyoruz. Abdülhamid'den üniversite açmak isteğiyle; Van'dan İstanbul'a gelip çabalamasıyla hafızalara kazınmış önce. Şahsi istekler peşinde koşan biri değil. Mevki-makam, para-pul peşinde değil. İslam ümmetinin asıl hastalığının cehalet olduğunu görmüş ve buna çare bulmanın ancak eğitimle olabileceğini tespit etmiş. Doğu'da ve Güneydoğu'da cehaletin nelere mal olacağını hissetmiş ve cehaletle mücadeleye karar vermiş. Bir proje geliştirmiş cehaleti bertaraf etmek için. 'Medresetü'z-Zehra' adını verdiği bir üniversite açmak için çalışmış. Meşrutiyet'e hararetle İslamiyet adına sahip çıkmış II.Abdülhamid'e meselesini anlatmaya çalışmış ama görüşmeye fırsat verilmemiş. Maaşla susturulmak istenmiş; bunu reddetmiş. Akıl hastanesine, hapishaneye kapatmışlar; durmamış. "Neden maaş teklif edip üniversite isteğimi kabul etmiyorsunuz"diye sormuş. Bürokratlar böyle bir insanı anlamaktan uzak. "Padişah ihsanını reddeden delidir." diye hükmetmişler demek. Meşrutiyet'e hararetle İslamiyet adına sahip çıkmış. İstanbul'da Selanik'te halka hitap etmiş. Meşrutiyeti gazeteler yoluyla savunmuş. Hayatının en vazgeçilmezi hürriyetidir. Ama kader ömür boyu onu adeta hürriyeti ile imtihan etmiş ama o, davası uğruna hürriyetinden olmayı tercih etmiş mücadelesinden vazgeçmemiş. Önce siyasetle davasına hizmet etmeye çalışmış. İstiklal mücadelesinde Ankara'nın yanında yer almış. Milli Mücadele lehinde fetva vermiş. Medrese projesini cumhuriyetin kuruluş sürecinde de dile getirmiş. Millet Meclisi'nden bu yönde karar da çıkarılmış ama medreseler kapanınca proje akim kalmış. Daha sonra milletin imanına ilişileceğini anlayınca da iman meselesine ömrünü adamış. Zamanımıza damgasını vuran Said Nursî gerek şahsî tutum ve davranışı ve gerekse te'lif ettiği Risale-i Nurlar'la ne yapmak istemiş, neyi gerçekleştirmeye çalışmıştır Müthiş bir hafızaya sahip olduğu biliniyor. İslam medeniyetinin temel eserlerinden 80 kadarını ezberlediğini söylüyor. Eserlerindeki referanslar da bunu gösteriyor. Ama ezberlemekle kalmamış, tahlil-eleştiri süzgecinden de geçirmiş. Zaman zaman onun selef alimlerine çok nazik bir dille muhalefet ettiğini görürüz. Taklit değil tecdit yolunda yürümüş. 'Dedim', 'dedi' kelimeleriyle yapılan nakilcilik konularına girmemiş. Tespit ettiği problemlere Kur'an'dan ve Hadis'ten ilhamlarla cevap vermiş. Hazmettiği ilmi en kolay anlaşılacak, öğrenilecek tarzda kaleme almış. Anadolu'nun en ücra köşelerini, ilmiyle ve irfanıyla üniversiteye çevirmiş. Eser yazmakla yetinmemiş, eserlerinin okunmasını sağlamak için toplu okumaları teşvik etmiş, böylece evleri okula çevirmiş. Her varlığın hal diliyle 'Allah!' dediğini anlatmıştır Susturulmak istenmiş ama o susmamış. Yıllarca hapse ve sürgüne rağmen son anına kadar davasını neşretmek için çalışmış. Dağları, bağları, bahçeleri, dereleri kitap gibi okumuş. İnsanlara, mücessem Kur'an olan kainat kitabından tevhid dersleri devşirmiş. İnsanımızı tabiatın, adeta farkına vardırmış. Her varlığın hal diliyle 'Allah!' dediğini anlatmıştır. İsrafa son derece karşı. Karıncalarla yemeğini paylaşacak kadar çevreci ve şefkatli, kedilerin mırıltılarına kulak verecek derecede hassas bir yürek... Kendini eser telifine ve talebe yetiştirmeye adamış Ev-bark, çoluk-çocuk kaygısı duymamış. Dünya nimetlerini ayaklarına sermek isteyenleri reddetmiş. Kendini eser telifine ve talebe yetiştirmeye adamış. Gelenekte, dipnotlu yazmak olmadığından o da pek dipnot kullanmamış ama onun tarihteki bazı büyük alimlerden 'Üstadım' diye söz etmesi kaynak zenginliğini gösterir. Onu dinî bakımdan değerlendirmek beni aşar. Ama belagatle ilgili yaptığımız çalışmalarda gördük ki; onun İslam medeniyetinin temel belagat kitaplarını okuduğunu onlardan yaptığı atıflar gösteriyor. Şiire ve edebiyata bigâne kalmamış. Klasik Arap, Fars ve Türk şiirini okuduğu ve onlardan nakiller yaptığı gibi; onun modern Türk şiirinden de haberdar olduğunu anlıyoruz. Ziya Paşa'dan, Namık Kemal'den, Tevfik Fikret'ten ve Abdullah Cevdet'ten yaptığı iktibaslar onun bu konudaki ilgisini gösteriyor. Eserlerini okuyunca çok zengin kaynaklar kullandığı anlaşılır. Kendini hayattayken de aradan çekmiş Önemli bir özelliği de eserlerinde bâtılı tasvir etmekten kaçınması. Zaman zaman maddeci filozofların sorularını cevaplamış ama o soruların, zihni bulandıracak ayrıntılarına girmemiş. Temel mesele iman... O da bu asıl meseleye odaklanmış.