Semaver

Çayla ilgili uzun uzun tarihî-coğrafî malumat vermek istemiyorum. Ancak şurasını belirtmeli, ülkemizde çay alışkanlığı ellili yıllardan sonra arttı. Önceleri kahve daha ağır basıyordu. Doğu illerimizde (belki de soğuk sebebi ile) çay tutkusu çok derindir. Bir sınır çizmek lazım gelirse belki şunu diyebiliriz: Rusya'dan Azerbaycan'a, oradan Erzincan'a kadar uzanan, Van'dan Urfa'ya kadar giden bir alan. Bu alanda "semaver"in başka bir önemi var. "Semaver çayı" ötekilerden ayrılır ve üstün tutulur. Bundan kırk yıl önce, ben Erzurum'da okurken hemen her evde semaver kaynardı. Erzurumlular koyu olmamak kaydı ile çok çay içer. Bayburt dahi öyledir. Kars'ı, Ardahan'ı unutmayalım. Mühürlü-imzalı Rus semaverleri o zamanlar çok kıymetli idi. Şimdi antika olarak satılıyor, aksesuar olarak kullanılıyor. Teneke-sac semaver ucuz olduğu için fazlaca üretilmekte idi. Semaverin yakılması, ateşi, dumanı, kömürü sonra çayın mutlaka porselen demlikte demlenmesi, istekan denilen ince belli cam çay bardaklarının tepsiye dizilmesi, "kıtlama" içildiği için ufak ufak parçalar halinde kırılmış sert şekerin hazır tutulması "çay tutkusu"nu bir seremoni, bir ritüel haline getirir. Lavaş ekmek, civil penir bu seremoniye eşlik edebilir. Benim bu yazıda asıl belirtmek istediğim "semaver" ile ilgili şiirlerin varlığıdır. Bunlardan bazıları tasavvuf temelli ilahilerdir. Aşağıya "Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi"ni hazırlarken kardeşim öğretim üyesi Zeynel Abidin Makas'ın gönderdiği, Azeri ağzı ile söylenmiş bir "Semaver" şiirini örnek olarak alıyorum. Men seni çoh sevirem, bilirsen halım, samavar!Bir eyleş meclisimde, câh ü celâlım samavar.Dağılsın gusse, gemim, derd ü melâlım, samavar!Hemi tahtım, hemi