Elveda zamanı

Bir mübarek ay içindeyiz, bir mübarek zaman. Ne ay, ne zaman, bir kutlu oluş içindeyiz. Belki bir oluş da değil bu, bir ihsan.Cenab-ı Hakk'ın bize lütfettiği bir imkân.Ramazan'ın içindeyiz, bir rahmet sağanağının altında. Rahmet yağıyor âleme, yeryüzüne, yaratılmış ne varsa her şeye, herkese. Mağfiret kaynıyor her yanımızdan büngüldeyen bir duru pınar gibi. Müjdeler ulaşıyor her an, her lahza, her saniye.Selam olsun müjdelerin muhataplarına, selam olsun bu yağmurda ıslananlara, selam olsun inananlara...Ki onların kalbi artık merhamet ile dolup taşmaktadır. Ki onların gözyaşları bütün günahları yıkamakta, bütün mazlumlara ulaşmaktadır. Ki onlar artık kalpleri ile görmekte, kalpleri ile duymaktadır. Onlardır yetimin hakkını gözeten, aç görse doyuran, çıplak görse giydiren. Onlardır adaletin kınından sıyrılmış kılıcı, hamiyetin nurlu toprağı.Onların yürüdüğü yolda ışıktan bir iz uzanır. Onların tuttuğu kuru dallar yeşerir, seslendiği kayalar ses verir, açtığı kapılar bir daha kapanmaz. Kimsesizler, garipler, yoksullar, küskünler, yenilmişler, umutsuzlar onların gölgesinde canlanır, sinesinde barınır.Ramazan ufkumuzu açtı.Oruç gözümüz ve gönlümüzdeki perdeleri bir bir kaldırdı.İftar saatlerine doğru geçmişi, ânı ve geleceği birlikte temaşa edebiliyoruz. Nereden gelip nereye gittiğimizi, ne yiyip ne içtiğimizi, kimi güldürüp kimi ağlattığımızı, kime güvenip kimden medet umduğumuzu, neleri kazanıp nelerden vazgeçtiğimizi, acıyı, tatlıyı, derdi, ilacı, gazap ve rahmeti, korku ve umudu, cesareti, hamiyeti, mürüvveti, öfke ve kibri, gurur ve tevazuu, nefret ve sevgiyi, helali, haramı, içimiz, dışımızı, en mahrem kaygularımızı, en korkunç niyetlerimizi, hasılı bütün benliğimizi kavrayıp duyabiliyoruz.Orucun açtığı pencereden içimize, içimizin labirentlerine doğru bakabiliyoruz. O bize bu dinginliği,