Devrim için şiir

Ben kalbin sesi ile toprağa dönelim derken bir pastoral fantazyadan bahsetmiyorum.Sanayi ve teknolojinin, bunların sahibi sermaye ile kapitalizmin tüm dünyaya kabul ettirdiği, tüketime dayalı "hayat tarzı"nı reddetmeyi teklif ediyorum.Toprağa dönüş, tabiata dönüş demek olup; suyu-toprağı-havayı aziz bilip koruyarak, yeni bir hayata, sade hayata merhaba demektir. Kanaat ekonomisini kabul edip kendine mahsus bir "hayat tarzı"na ulaşmak demektir.Bunun için yıllardır hor görülen tarıma iade-i itibar gerekiyor. Bu nasıl olacakAkademya ile ulemamız, hükumet ve bürokrasimiz, sermaye ile iş çevrelerimiz bir "zihniyet devrimi"ni geçirmeli; yeni hayata, sade hayata yönelmelidir. Bu yöneliş tüm dünyaya örnek olabilir. Devrimin meşalesi bir grup "genç çiftçi" tarafından yakılacak.NasılŞöyle: Ülkemiz tarımına bir Selçuk Bayraktar lazım.Toprağa dönüş hareketini ilmen, fikren oluşturup, bizatihi toprağı işleyip üretim yaparak bir "hayat tarzı"na dönüştürünceye kadar.Öyle ki Anadolu'nun dört bir köşesinde milyonlarca gencin katılacağı "Tohum ve Toprak Şenlikleri" düzenleninceye kadar. Tarıma bir Selçuk Bayraktar lazım. Genç çiftçilerin sembolü olarak onlara sakın vazgeçme, asla pes etme diyecek bir önder.Devrimin daima bir şiire ihtiyacı vardır."Kapitalizm öncesi ekonomik sistemlere muhtelif adlar verilegeldi: Geleneksel ekonomi, tarım ekonomisi, feodal ekonomi, vs. En uygun adlandırma 'Kanaat Ekonomisi' olmalıdır. Çünkü pek az istisna ile bu sistemler, tüketimi üretime uydurma sistemleriydi. Sınırlı sayıda araç gereç ve hayvan gücüyle, ancak insanların karınlarını doyuracak ve üst başlarını örtecek bir üretim yapılabiliyordu. İpekli kumaşlar, porselen eşya gibi beynelmilel ticarete konu olan mallar, bir tarım okyanusunda incecik bir su sızıntısı gibiydi. On sekizinci yüzyıl Aydınlanma Avrupa'sında bile, esas olan ziraattı. Modern çağın ilk önemli iktisatçıları olan Fizyokratlar, zanaat üretimini 'aylak bir sınıfa eşya imal etmek' telakki ediyor ve ülkenin zenginlik kaynağı olarak görmüyorlardı!"Yukarıdaki satırların yazarı kardeşim Mustafa Özel, "Kanaat Ekonomisi"ni kapitalizm öncesi ekonomik sistemlere verilen adlardan biri olarak ifade ediyor, ancak, ben o kanaatte değilim."Kanaat Ekonomisi" kendimiz için olduğu kadar dünyaya teklif edeceğimiz "Ahlâk Nizamı"nın cüzlerinden biridir. (Nasıl bir şeydir acaba Bunu ben değil ulemamız ile akademyamız yazacak)Devleti oluşturacak öteki cüzler "Siyaset" ve "Hukuk"tur ki, bunlar dahi "ahlâk"a istinad ederler.Burada "kanaat"i iktisadi olmaktan ziyade "ahlâkî" bir kavram olarak anladığım âşikârdır.Önceki yazılarımızda sıklıkla bahsettiğimiz rahmetli Mehmet Genç hocanın "Osmanlı Ekonomisinde Devlet ve Ekonomi" (Ötüken Yay. 2000) adlı eserinde Osmanlı nizamı için şu değerlendirme yapılıyor:"Osmanlı sisteminde, Batı'nın aksine iktisadî gücün siyasal güce dönüşmesi olgusu pek yoktur. Siyasal güçle ekonomik güç arasında karşılıklı etkileşim Batı'da vardır; Osmanlı sisteminde bu, hemen tamamen tek yönlüdür. Hâkim olan siyasettir."Aristokrasinin yeşermediği Osmanlı'da mezitokratik (liyakat sahibi) bir elit kadro sürekli işbaşındadır. Sermaye temerküzünün haddi aşması mümkün değildir.Ülkemiz fikir-siyaset tarihinde "ideal nizam"ın kuruluşu için sürekli düşünülen ahlâken yetişmiş bir genç kadrodan bahis vardır.Bu gençler ne zaman, nerede, nasıl yetişecek Mehmet Âkif onları