Arınma ve donanma mevsimi üç aylar

Yüce Allah, hikmetinin gereği bazı vakitleri diğer vakitlerden, bazı mekânları da diğer mekânlardan üstün kılmıştır. Bu özel vakitler bir nevi biz günahkâr kulların affedilme ümitlerini sürekli canlı tutmak ve kaçırılan fırsatları telafi etmek için Allah Teâlâ tarafından ihsan edilen bir atiyyedir, ikramdır, bizlere sonsuz rahmetinin bir tecellisidir. Bizleri böylesine kıymetli ve içerisinde bin aydan daha faziletli olan Kadir Gecesi'nin bulunduğu mübarek Ramazan-ı Şerif'in de yer aldığı üç aylara bir kez daha kavuşturan Rabbimize sonsuz hamd ve senalar olsun. Bu mübarek aylar bir nevi dünyanın keşmekeşine bir ara verme, kendini dinleme, hesaba çekme, daha fazla dua, zikir, nafile namaz ve oruç meşgul olma, sadaka verme, gönül alma ve benzeri salih amelleri daha fazla çoğaltma zamanlarıdır. pushfn('ads'); Üç ayların birincisi Recep ayıdır ve bu ay, haram aylardandır. Haram aylar; Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır. Büyük tefsir âlimi Cassas, bu aylara haram ay denmesini şöyle açıklıyor: "Söz konusu dört ayın bu şekilde adlandırılması bu aylarda savaşın haram kılınması, işlenen sevap veya günahlara başka zamanlarda yapılanlardan daha fazla mükâfat veya ceza verilmesi, böylece yılın diğer aylarından farklı bir önem ve saygınlığa sahip bulunmaları sebebiyledir." (Cassâs, Ahkamu'l-Kur'an, II, 110-111) Üç ayları vesile kılarak diğer aylara göre günahlardan daha fazla kaçınmaya ve daha çok nafile ibadet etmeye gayret edelim. Ancak şunu da asla unutmayalım ki; nafile ibadetler ancak farzlar üzerine ziyade edilmesiyle anlam kazanır. Zira -meşru mazeretler hariç- hiç zaman ara veremeyeceğimiz ve hesaba çekileceğimiz ibadetler farzlardır. Nitekim sahabeden Hz. Cabir'in (r.a.) anlattığına göre bir adam Resûlullah (s.a.v.)'e geldi ve: "Ben farz namazları kılsam, Ramazan'ı tutsam, helali helal, haramı haram bilsem, bundan da fazla bir şey yapmasam cennete girer miyim, ne dersin" dedi. Resûlüllah (s.a.v.): "Evet" buyurdu. (Müslim, 15) pushfn('ads'); Evet, farzları usulüne uygun bir şekilde eda edenler cenneti hak ederler. Bununla birlikte nafile ibadetlerle de insan Allah Teâlâ'ya yaklaşır, O'nun rızasını kazanır. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "Kulum bana kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, ta ki ben onu severim. Onu sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, bana sığınırsa muhakkak onu himayeme alır, korurum." (Buhari, Rikak, 38) Kim farzı eda eder, üzerine nafile ibadetleri de ziyade eder ve buna da devam ederse, işte onlar bu hadis-i şerifin müjdesine nail olurlar. İnsanoğlunun her anı bir olmaz. Bazen ruhi coşkunluk içerisinde bulunur, aşk ve şevkle ibadet eder, gündüzleri saim, geceleri kaim olur. Bazen de gaflete dalar, beş vakit namazı kılmayı dahi güçlükle başarır. Bazıları nefs-i emmarenin baskısı, rızık endişesi, mal biriktirme hırsı, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların telkinleri ile yoldan çıkar. İbadet ve taatı terk eder, haramlara dalar. Bazılarının gafleti kısa, bazılarınınki ise uzun sürer. Gaflete dalanlardan bir kısmı Rabbimizin inayetiyle uyanırlar ama bu sefer de ömrünün