Allah Teâlâ, Hz. Adem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti

Cenâb-ı Hak, Hz. Âdem'e eşyanın isimlerini öğretmiş ve ona eşyaya uygun isimler icat etme kabiliyeti vermiştir. Eğer eşyanın isimleri olmasaydı, onları nasıl tanır ve başkalarına nasıl tanıtırdık O zaman onu alıp işaret etmemiz gerekecekti. O halde denizi, ayı, çölü veya ölüleri nasıl getirip işaret edecektik Bu yüzden her şeye, hatta sokaklara, evlere, odalara, kedilere, ağaçlara ve isim gerektirmeyen her şeye isim vermeye başladık, çünkü isimlendirme fikri bizi uzun bir zahmetten kurtarıyor. Allah Teâlâ ona her şeyin isimlerini, özlerini, niteliklerini ve ne işe yaradıklarını öğretmiştir. Büyük ve küçük öznelerin ve fiillerin isimlerini öğretmiştir. "Allah, Âdem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti." (Bakara, 31) İsimleri bilmek sadece fonetik ve dilsel bir aktiviteden ibaret değildir. Bilakis aynı zamanda medeniyetin üzerine kurulduğu bilme yeteneği anlamına gelen bilişsel ve anlayışsal bir aktivitedir. İsimleri bilmek, harflerini ve isimlerini telaffuz etme yeteneğini gerektirir. Allah Teâlâ, Hz. Âdem'i ilim ile ayırt etmiş, ondan çabalamasını ve daha fazlasını araştırmasını istemiş. O meleklerin yapamadıklarını başarmış ve melekler Allah Teâlâ kendilerine öğretmediği için eşyanın isimlerini bilmediklerinden dolayı özür beyan etmişlerdir. pushfn('ads'); Hz. Âdem'in etrafındaki ve yeryüzündeki şeylere dair idraki ayrıntılı olup, meleklerin ki tamamen genel ve yüzeyseldir. Bu bir insan özelliği, bir insan erdemi ve ilahi bir seçimdir. Bu nedenle meleklere eşyanın isimlerini söyleme görevini Hz. Âdem üstlenmiştir. Bu nedenle ansiklopedi ve bilgi, isimleri ezberlemek ve anlamlarını anlamakla ilgilidir. İnsanların isimlerini ve bilgilerini ezberleyenler, onlara en yakın olan ve onları etkileyenlerdir. Bizim konuşmalarımızda kullandığımız sözlerimizin çoğu isim ve isimler arasındaki bağlantılardır. Bu yüzden Hz. Âdem'in ilk söylediği şey: "Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur" sözüdür. Bilgilerin en üstünü ve en fayda vereni Allah Teâlâ'yı bilmektir. Sözlükleri düzenleyen yegâne kelime "Allah" Kelime-i Tayyibe'sidir. Söylediğimiz "Allah" lafz-ı şerifi çölü gülistanlığa, susuzluğu suya kanmışlığa, fakirliği zenginliğe, hezimeti zafere, daralmayı genişliğe, ümitsizliği ve şefkate ve ölümü yaşama çevirir. O'nu tanımanın, O'na yakın olmanın ve münacatının yegâne yolu isimlerini bilmektir. pushfn('ads'); "Âdem'e tüm isimleri öğretti" ifadesi aynı zamanda ona isimlerin hakikatlerini, fayda ve zarar kanunlarını öğretti. Hz. Âdem, içine ineceği kâinatın özelliklerini bilmeye muhtaçtı. Böylece Hz. Âdem eşyanın hakikatlerini ve onları yöneten, onların iyiliğini ve kötülüğünü kontrol eden, yararını ve zararını düzenleyen Allah Teâlâ'nın kanunlarını öğrendi. Allah Teâlâ, bu kanunları ve sünnetleri ortaya koyan anlayışın, idrakin ve doğuştan gelen hazırlığın sırlarını Hz. Âdem'e serpiştirdi ve O nesnelerin özelliklerini birbirinden ayırır oldu. Buradaki eğitim Yüce Allah'a atfedilmiştir. Allah Teâlâ'nın doğrudan kendisine yüklediği öğretinin anlamlarına döndüğümüzde, yani bir meleğin veya peygamberlerden bir insanın aracılığı olmaksızın, hepsini Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ'nın doğuştan gelen bir idrak, anlayış, ilham ve ilim ihsanından birer lütuf olduğunun göstergesi olarak görürüz. Babamız Hz. Âdem'in ilk özelliği öğrenme arzusuydu ve Hz. Âdem temel eğitimini en güzel ortamda "cennette" almış ve yeryüzünde huzur içinde yaşayabilmişti. Yeryüzü O'nun için bir başka okuldu ve bu bir sürgün değildi. Kur'an-ı Kerim'in Hz. Âdem'in faziletiyle ilgili ifadesi akılla değil eğitimle olmuştur ve eğitimde akıl ana araçtır. Hz. Âdem'e düşünme, değerlendirme, tahlil, anlama, fıkıh ve dil yetisi bahşedilmişti. Akıl kavramında bir belirsizlik var. Akıl bu araç olarak adlandırıldığı gibi aynı zamanda bu aracın neticesi olan bilimler, gerçekler, varsayımlar, kültürel ve medeniyet mirasları ve düşünce kalıpları olarak da adlandırılır. İnsan üstünlüğünün sırrı yalın felsefi teoriler değil, uygulamalı bilimlerdir. Hz. Âdem ilimle üstün kılındı ve melekler bu yüzden O'na secde ettiler ve Âdemoğulları