Altılı Masa'nın 'güçlendirilmiş vesayet sistemi'

SP Genel Başkanı Karamollaoğlu, 'güçlendirilmiş parlamenter sistem' yerine 'konsey güdümünde cumhurbaşkanlığı' sistemi açıkladı. 'Güdüm'ü ben söylüyorum evet; Karamollaoğlu buna 'istişare' diyor. Ama 6 partinin genel başkanı ile 'sözleşme' imzalama şartı konulan bir cumhurbaşkanı 'vesayet' altındadır. Bunun adı da 'güdümlü' olmaktır, dahası 'kukla' olmaktır. Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilecek kişi, daha adı bile anılmadan 'karaktersizlik'le itham edilme tehdidiyle karşı karşıya! Bakanları, bütün üst düzey atamaları, tayinleri, görevden almaları 'konsey' belirleyecek. Ordu komutanlarını... MİT Başkanı ve yardımcılarını... Emniyet müdürlerini... Karamollaoğlu'nun deyimiyle, "Türkiye'yi koalisyon hükümeti varmış gibi yönetecekler." Ve yine Karamollaoğlu'nun deyimiyle, "HDP'nin tavrı çok önemli, belirleyici faktör olacak." Karamollaoğlu, seçimi ilk turda kazanabilmeleri için HDP ile ilgili "İnşallah gerekli adımlar atılır" dedi. Nedir bu gerekli adımlar HDP desteğinin sağlanması. Bu adımları CHP atıyor. Ve o 'konsey'in içinde görünmez aktör olmaya devam edecek. Yukarıda saydığım atamalara, tayinlere, terfilere 'etkili' olacaklar! Karamollaoğlu, 'parlamenter sisteme' nasıl geçile-meye-ceğini de şöyle anlattı: "Parlamenter sisteme geçiş için Meclis'te 360 oy yakalanamazsa belki 5 sene böyle idare edeceğiz." Şunu baştan söylesenize. "Türkiye'yi biz de başkanlık sistemiyle yöneteceğiz. Ama bizim başkan kukla olacak, biz konsey olarak ne dersek onu yapacak, HDP de konseyde etkili olacak, birlikte koalisyon hükümeti gibi yürüteceğiz" desenize... En azından yalan söylememiş olursunuz... Daha önce CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu 'biraz daha kapalı' söylemişti; "Aday, 6 partinin belirleyeceği temel ilkelere sadık kalacağına ilişkin protokol imzalayacak. Egosuna yenik düşmeyecek. 'Yetkiye sahip oldum, nereden çıktı bu 6'lı masa' demeyecek. Bütün temel kararları 6 liderin ortak alması lazım" demişti. Hakkını teslim etmeliyim, sadece Deva Partisi Genel Başkanı Babacan, "Her genel başkan kendi politikalarını, eylem planını açıklıyor. Bunları ortak açıklamalıyız. Adayımızın da kendi görüşleri, kendi ekleyecekleri olabilir, katılmadığı şeyler de olabilir. Kimse ona 'sen çık konuş' diyemez. Geçiş sürecinin yol haritasını ortak adayın kendisi açıklamalı, yetkileri nasıl kullanacağını kendi söylemeli, bu daha şık olur" demişti. Ama aksine, herkes 'taksit taksit' açıklama yapıyor... AZERBAYCAN, KATAR VE PAKİSTAN'IN MEKTUBU Geçen hafta ABD'nin dış yayınlar kurumu Amerika'nın sesi sitesinde okudum. ABD'de Halkbank üzerinden Türkiye'ye açılan kumpas davasının ABD Anayasa Mahkemesi'ndeki temyiz duruşması 17 Ocak'ta yapılacak. Avukatların mahkemeye sunduğu 47 sayfalık ana başvurunun ek dilekçelerinde, bireysel olarak, aralarında eski Londra Barosu Başkanı Lord Daniel Brennan'ın da bulunduğu çeşitli ülkelerden 5 uluslararası hukuk uzmanının da görüşleri var. Özetle, Halkbank'ın yüzde 87'sinin Türkiye Cumhuriyeti Varlık Fonu'na ait olduğunu, 'Bağımsız Yabancı Devlet Dokunulmazlığı Yasası' gereği ceza muafiyeti bulunduğunu; uluslararası hukuk çerçevesinde yargılanamayacağını; eğer yargılanırsa uluslararası alanda diplomatik bir kabusun yaşanmasına neden olacağını vurguluyorlar. Dilekçelerde Azerbaycan, Katar ve Pakistan'ın da Halkbank lehine başvuruları var. Özellikle Katar'ın şu çarpıcı uyarısı önemli: "Türkiye ABD'nin önemli bir müttefiki ve NATO üyesidir. Yani Türkiye ABD ile aynı hukuki statüye sahiptir. ABD Halkbank'ı kovuşturabiliyorsa, Türkiye'yi, dost ulusları veya başka herhangi bir egemen yabancı ülkeyi de cezai kovuşturmaya tabi tutabilir." Üç ülkenin, "Bugün Türkiye'ye yapmaya kalktığınızı yarın bize de yaparsınız" diye 'kendilerini' de ortaya koyarak verdikleri bu güçlü destek unutulmaz. Muhalefet partilerinin Katar'a yönelik küçümseme, kötüleme çabalarını, Azerbaycan'ın Karabağ'ı işgalden kurtarma sürecinde Türkiye'nin desteğini karalama açıklamalarını bir de bu bilgiyle değerlendirin. 'YALAN HABER' MEDYASI MAHKUM OLDU Hatırlayacaksınız, 2019 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni CHP'li aday kazanınca, 'bir kısım medya' AKŞAM gazetesinin de dahil olduğu TürkMedya Grubu için "İBB'den her ay 10 milyon TL aldılar; yeni başkan Ekrem İmamoğlu bunu kesti" yalanını 'haber' diye keyifle yayınlamıştı. Tek tek mahkum oldular. Bir medya dedikodu sitesi, Odatv, Birgün, Cumhuriyet ve Evrensel gazeteleri... Kararı, sadece Birgün gazetesi istinafa taşıdı. İstinaf mahkemesi, "basın özgürlüğü sınırlarının aşıldığı, olayın doğru olup olmadığı basit bir araştırmayla elde edilebilecekken hiçbir araştırma yapılmadan görünür gerçekliğe aykırı yayın yapıldığı"nı gerekçesinde belirtti. Grubumuzun avukatlarına sordum. Tazminatları tahsil için istinaf mahkemesi kararını beklemişler. Şimdi tahsil edecekler. Yalan haberciler TürkMedya'ya tazminatla 'kaynak aktarmış' olacaklar. Ama müteşekkir değiliz. 'HANGİ TÜRKİYE' KİTABI Gündemin üzerine denk