Vicdanın sadakası

İnsanoğluna ait olan her vicdan diyor ki,"Allah var".Ne insan başıboş bir divane, ne şu âlem sahipsiz bir virane... İnsanı bu tezgâhta dokuyan biri var... Hiç şüphesiz O da Allah'tır. Ve insan her şeyiyle O'nun... İmana ters düşen bir vicdanla, vicdana ters düşen bir akılla amel edilmez. Bir hakikati vicdanen biliyorsak, onun olmadığına dair getirilen bütün aklî deliller demagojiden ileri gitmez. Meselâ, yaptığımız bir haksızlık için vicdan azabı duyuyorsak, aklımızın ileri süreceği hiçbir özür, derdimize deva olmaz. Vicdanın sesi, fıtratın sesidir. Bütün sesler susturulabilir ama vicdanın sesi susturulamaz. İnsan birçok hakikati vicdanen bilir. Görme, işitmeden ne kadar farklı ise, vicdanen bilme de aklen kavramadan o kadar ayrıdır. Vicdanda kıyas, mantık, fikir yürütme, hipotezler kurma yoktur. O, bütün bunlara muhtaç olmaksızın, hakikatleri doğrudan bilir. Maviyi yeşilden gözümüzle ayırt ettiğimiz halde, şefkatin sevgiden, yahut korkunun endişeden farkını vicdanen biliriz. Vicdanın terazisi, fıtratın kantarıdır. İnsan vicdanı kadardır. İnsan kendi varlığını da vicdanen bilir. Bunun için düşünüp taşınmasına, "Acaba ben var mıyım, yok muyum" diye bir soru ortaya atmasına ve sonunda"Madem ki düşünüyorum, öyle ise varım"gibi deliller getirmesine ihtiyaç yoktur. İnsan, kendi varlığı gibi, kendi sıfatlarını da yine vicdanen bilir. Hayatta olduğunu, ilmi, iradesi olduğunu, görmeye, işitmeye sahip olduğunu hep vicdanen bilir. Bundan şüphe ettiği olmaz. İnsan, gözüne inanmayabilir; "Acaba yanlış mı gördüm" diye gözlerini ovuşturup yeniden bakabilir. Keza, aklına da inanmayabilir;"Yanlış mı anladım"diye yeniden okuyabilir. Ama vicdanı hususunda,