Müslüman kendi ırkından büyüktür1

Müslüman evrensel insandır onu yöresellikle mukayyet kılamazsınız. Müslüman, velev ki ırkına ve mezhebine mensup olmasalar da diğer Müslümanlardan olmayı kendi Müslümanlığının mütemmim cüzü kabul eder. Bu inancı, bu ahlâkı da Kur'ân'dan alır. Rabbimiz haber veriyor:

"Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve "Şüphesiz ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kim oloabilir" (Fussilet Sûresi 33)

İslam'ın ilkelerinin hayata rehberlik ettiği dönemlerde yeryüzü insanî değerlerle buluşmuş, barış, huzur ve güven hayata egemen olmuştur. İslam'ın gönderiliş hikmeti ve amacı da budur. Dünyada dengeyi, barışı sağlamak; adaleti ve merhameti gerçekleştirmek, İslâm'ı bir bütün halinde ikame edip tatbik eden bir devlet kurmak ve bu İslâmî devleti yürürlükte tutmakla mümkündür.

İslâm devleti; bir mezheb, bir ırk devleti değil, bir ümmet devletidir. Şunu bilelim ki; "Cemaatü'l Müslimin" Müslümanların, "Devletü'l İslâm" insanlığın cennetidir. Dolayısıyla Müslüman sadece kendi ırkı için değil, beşeriyetin sulhu salahı, necatü felahı için de çalışır. Müslüman şarkta da olsa, mağrıpta da olsa bir tek Müslümanlarla yarü hemdemdir. Müslümanlığının hakkını vermek isteyen bilecek ki; sırra ermek yola vasıl olmak için dem bu demdir.

Müslüman insan sadece kendi ırkını değil, ümmetin vicdanını kendi vicdanında taşır. Çünkü Müslümanın vicdanı, bir bütün olarak Ümmet-i Muhammed'in vicdanını kendi taşıyacak güçte ve genişliktedir.

Allah'ın dünyasında Müslümanın asli misyonu, istikametini kaybeden insanlığa deniz feneri olmaktır. Ameliyle imanını tasdik eden her mümin kendi başına tıpkı Hz. İbrahim (as) gibi bir ümmettir. İslâm ümmetinin mensubu olan bütün ırklara, renklere, mezhep ve meşreblere açıktır ve de açık olmalıdır. Allah û Teâla buyuruyor:

"Gerçekten İbrahim, hak dine yönelen, Allah'a itaat üzere bulunan, tek başına bir ümmet idi. O hiçbir zaman müşriklerden olmadı. Allah'ın nimetlerine şükreden bir zat idi. Allah onu seçmiş ve doğru yola iletmişti."(Nahl Sûresi120- 121)

Hz. İbrahim (as),bir ümmetin, bir milletin yapacağı işleri tek başına gerçekleştirmiş, onlarca imtihan geçirmiş ve kazanmıştır. Hz. İbrahim (as) bir ümmetin, bir milletin topyekûn ortaya koyduğu erdemlerden daha fazla bir performans ortaya koymuş ve tek başına bir ümmet olmuştur. Çünküinsanın kıymeti himmeti nispetindedir. Himmeti, ümmetimilleti olan bir insan tek başına bir ümmet demektir. Dolayısıyla ameliyle imanını tasdik eden her mümin bir İbrahim'dir veher İbrahim tek başına bir ümmet'tir. Ümmet şuuruyla hareket etmeyen Müslüman âlim de olsa, abid de olsa ümmetin başına derttir.

Hz. İbrahim (as), Tevhid inancının bayrağını tek başına asmış, Allah'ın evini Kâbe'yi inşa etmiştir. Allah'ın kelimesinin yüceltilmesi uğruna ölüme meydan okumuş, en cebbar zalimlerin önünde boyun eğmemiştir. Burada ümmet, "bir toplumun kendisini iyilik konusunda önder ve rehber (imam) edindiği, peşinden gittiği kişi" anlamına gelir. Nitekim başka bîr âyette bildirildiğine göre Allah Teâlâ ona,"Ben seni insanlara önder (imam) yapacağım" buyurmuştu. (Bakara 2124)