İslâm aidiyetimiz her şeyin fevkindedir

İdeolojilerin bir çukurundan çıkıp öteki çukuruna düşenlerin bize ulaşan feryadları, ah bir el uzansa bize ıraklardan, çekip çıkarsa bizi buralardan!

Muhammed ümmeti bir tek İslâm'la idare olunmayı, İslâm'la iftihar etmeyi bırakınca ne dizinde takat kaldı, ne de gözünde fer. Allah'tan gelen haber, dünyanın neresinde bulunursa bulunsun her Müslüman bir tek İslâm'a nefer. Müslümanların hicreti, İslâm'ı devlet yapmak için yapılan büyük sefer. İslâm aidiyetimiz, izzet garantimizdir. Onu kaybettiğimiz zaman, kaybolmaya mahkûmuz.

Hz. Ömer (ra) yanında Ebu Ubeyde bin el-Cerrah (ra) da bulunduğu halde Şam'a gitmek üzere yola çıktı. Yolda bir nehre geldiklerinde Hz. Ömer devesinden indi ve ayakkabılarını çıkarıp boynuna astı. Sonra da devesinin dizgininden tutarak suya girdi. Bunu gören Ebu Ubeyde (ra): "Ey Müminlerin Emiri! Böyle yapmayınız; Çünkü bu memleketin halkı sizi bu şekilde görmekten hoşlanmayacaktır" dedi. O zaman Hz. Ömer (ra) şunları söyledi: "Vay; senden bunu ummazdım. Eğer bunu bir başkası söylemiş olsaydı onu ümmet-i Muhammed'e ibret dersi kılardım.Biz Allah'ın İslâm ile izzetli kıldığı bir kavimiz. Şayet izzeti İslâm'ın dışında başka bir yerde ararsak, Allah bizi behemehâl zelil kılar" (Hakîm, el-Müstedrek, Beyrut1990, I,130)

Biz Müslümanız. İman ettiğimiz günden bu yana ahkâm-ı İslâm'ı iltizam etmişiz. Zaman ve zemin ne olursa olsun, bir tek İslâm ile mukayyed kalmakla mükellefiz. Biz sahte ilahlara değil, bir tek olan Allah'a aitiz. Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de buyuruyor:"Biz sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmeyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele! Onlar başlarına bir musibet geldiğinde: 'Şüphesiz biz Allah'a aidiz ve O'na döneceğiz' derler. İşte böylelerine Rablerinden bağışlanma ve rahmet vardır. Doğru yol üzere olanlar da bunlardır."(Bakara, 2155-157)

İmandaki Allah'a aidiyet duygusu, aynı zamanda Allah'ın hükmüne, hâkimiyetine, şeriatına aidiyetle, Allah'ın dostları olan müminlere aidiyetle, onları veli edinmekle, onları sevmekle, onları idareci edinmekle tamamlanır. Meşru hedefe gayr-i meşru yoldan gitmeyi denemek, imanı kanatan dikenli ihtimal. İslâm aidiyetini her şeyin fevkinde tutarsan, er veya geç seni bulur İslâmi ihtilal!

Müslümanlar olarak kimliğimiziadımızı bizzat Allahû Teâla tayin ve tesbit buyurmuştur. Öncekileri de bizi de mümin müslim ifadeleriyle şereflendirmiş Kendi esma-i hüsnasından "mümin" ismiyle şereflendirmiş. Biz bunun yerine, bunun dışında bir isimlendirmeyi kabul edemeyiz. Biz, O'nun kullarıyız. En yüce üst kimliğimiz de budur.Hilafetin ilgasından sonra ümmet bilincinin yerini ulus bilincine terk etti. Müslüman insanlar ufuklarını hayallerini ümitlerini ve rüyalarını Misak-ı Milli sınırları içerisine hapsettiler. Oysaki yürek haritalarımız, imanımızın sınırlarıyla doğru orantılıdır. İmanımızın sınırı ne kadarsa, yürek coğrafyamızın hududu o kadardır.

Mü'minlerin yürek coğrafyası, tek ümmet şuurundan beslenir. Halepçe'den Cezayir'e, Keşmir'den Moro'ya, Afganistan'dan Pakistan'a, Kosova'dan Bosna'ya, Filistin'den Mısır'a, Tunus'tan Mali'ye, Libya'ya, Bangladeş'ten Arakan'a, Irak'a ve Suriye'ye tarihten aldığı sorumlulukla coğrafyamızın neresinde bir acı, bir yara, gözyaşı varsa