Irak'ın Değişmeyen Makus Kaderi

Bugünlerde Irak, Birinci Dünya Savaşı sonunda tarihsel, sosyal ve kültürel gerçeklikten uzak bir kurgu olarak sahneye çıkarıldığı günden bu yana yaşadığı iç çatışma sarmalının yeni bir halkasını tecrübe ediyor. 20. yüzyıl boyunca etnik ve mezhepsel gerilimlerde uygulanan şiddet formülü, ABD işgali sonrası kurulan Lübnan benzeri yapının doğurduğu yeni kimliksel fay hatlarına yönelik olarak yeniden devreye sokuldu. Maalesef işgal sonrası yeni kurulan sistem de siyaseten kazanan tarafların bile çok geçmeden yeni ayrılık noktaları keşfedip onlar üzerinden kutuplaştıkları bir sonsuz çatışma sarmalına doğru evrildi. Öyle ki Sünni-Şii çatışmasından Şii-Şii çatışmasına geçildi. Saddam döneminde Irak, Baas ideolojisinin seküler karakterine rağmen Sünnilerin yönetimde oldukları ve bu sebeple çoğunluğu oluşturan Şiilerin dışlandığı bir siyasal yapılanmaya sahipti. Mezhepsel ayrışmanın etnik muadili ise Araplar karşısında Kürtler ve Türkmenlerin dışlandığı bir yapıydı. Bu yüzden yıllarca Saddam, Şiiler, Kürtler ve Türkmenlere karşı baskı ve yıldırma siyaseti izledi. ABD işgali sonrasında Saddam döneminde dışlanan kimliklerin sözde siyasal temsil imkanı bulabileceği bir yapı dizayn edildiği iddia edilse de kimliklerin siyasallaşmasının tek çıktısı şiddet sarmalının yeniden üretilmesi oldu. Örneğin, bu kez dışlanan Şiiler değil Sünniler olmuştu. DEAŞ başta olmak üzere terör örgütleri, kendilerine dışlanmış kimliklerin sömürüsü üzerinden alan açarlarken İran ve ABD gibi dış güçler ise vekil kuvvetleri üzerinden Irak siyasetini şekillendirmeye ve işleri daha da karmaşık hale getirmeye devam ettiler. Ekim 2021'deki parlamento seçimlerinden bu yana Irak, yeni bir türbülansın içerisinde. Seçimlerden Şii din adamı Mukteda es-Sadr'ın grubu 73 sandalyeyle birinci olarak çıktı. İran destekli Şii Fetih Koalisyonu, seçimlerde hile yapıldığına dair itirazlarını, üstü kapalı şiddet tehditleriyle birlikte dile getirse de Aralık ayında seçim sonuçları resmen onaylandı. 329 sandalyeli parlamentodaki en büyük grup Sadr grubu olsa da hükümet kurabilmek için Sünni ve Kürt gruplar ile ittifak kurması gerekiyordu. Ancak aylar geçmesine rağmen hükümet bir türlü kurulamadı. Şiilerin kendi içindeki bölünmenin öne çıkmasıyla perdelenmemesi gereken bir diğer ihtilaf ise Kürt gruplar arasındaki bölünmedir. KDP ile KYB arasındaki rekabet, etnik kimliklerin birbirleriyle olduğu kadar kendi içlerindeki bölünmeleri de gündeme getirmektedir. Bu husus da Irak'ta hükümet kurulmasını zorlaştıran bir diğer faktör olarak öne çıkmaktadır. İran destekli Şii Koordinasyon Çerçevesi'nin Muhammed Şia es-Sudani'yi başbakan olarak önermesi üzerine Sadr yanlısı milletvekillerinin tamamı 12 Haziran'da istifa ederek Meclisten çekildiler. Takip eden günlerde tansiyon giderek yükseldi ve binlerce Sadr takipçisi 27 Temmuz'da sokaklara dökülerek 30 Temmuz'da da Meclisi işgal etti. Bir süre sonra Meclisten çekilen göstericiler, birkaç gün sonra protestolarına devam ederek yeniden Meclisi, daha sonra da Cumhurbaşkanlığı Sarayını işgal ettiler. Ağustos ayı boyunca protestolar devam ederken, ay sonuna doğru kan akmaya başladı. Güvenlik güçlerinin ve İran yanlısı milis grupların müdahalesi sonucunda ölü sayısı 30'u geçerken onlarca kişi de yaralandı. Şiddet kullanımını da içerecek şekilde büyüyen olayların ardından Sadr, 29 Ağustos'ta siyasetten çekildiğini açıkladı ve takipçilerinden de eylemlerine son vermelerini istedi. Sadr'ın siyasi geçmişini ve siyasi kişiliğini bilenler, bu açıklamanın