"Çıkar" temelli Batı ahlakı ve Filistin sorunuyla ilişkisi

Prof. Dr. Ali Köse, büyük emek ve araştırma mahsulü bir çalışmasını yayımladı: Dinin Geleceği (Nobel - Ankara, Temmuz 2023). Eksik olmasın, bana da göndermiş. Kitap, benim dünyamdan olanlar için oldukça rahatsız edici bir içerik taşısa da bütün direncimi kullanarak ve tabii ki eleştirel bir bakışla- okumaya devam ediyorum; herkese de okumasını öneriyorum. Eser, birçok Batılı düşünür ve bilim insanının, daha çok Hıristiyanlık örneği üzerinden, din ve inanç sorgulamalarını içermektedir.

Ali Köse'nin sık sık alıntı yaptığı çağdaş düşünürlerden biri de Kanadalı filozof Charles Taylor'dur. Etkili düşünürlerden olan Taylor, dini ve Tanrı inancını eleştiri bağlamında ahlakın din ile ilişkisinin olmadığını göstermeye çalışıyor ve ahlakı "ortak çıkar" kavramı üzerinden "çıkar" fikri üzerine temellendiriyor (Dinin Geleceği, s. 115-116). "Oysa "çıkarlar" dediğimizde ahlak biter. Bu gerçeği 20. ve 21. yüzyıllarda insanlık küresel düzeyde yaşadı ve halen de yaşıyor. Zira işe "çıkar" diye başladığımızda, herkesin çıkarı bir yerde ötekilerin çıkarlarıyla çatışacağından, herkese ve her topluluğa göre değişen iyi ve değişen doğru olacaktır ki, bu, ahlakın bittiği anlamına gelir. Çünkü sonuçta burada iyidoğru olanı ve dolayısıyla neyin ahlâkî olduğunu pratikte güç belirliyor. O zaman da evrensel doğruiyi ve dolayısıyla evrensel ahlak buharlaşıyor.

"Çıkar" kavramı, kapitalizm denen sömürü, soygun ve yıkım zorbalığının Batı felsefesindeki en önemli ahlak, siyaset ve ekonomi ilkesini ifade eder; kapitalizmin üretmekazanma yüzü değil, ahlak yüzü kirlidir, bu yüzü kirleten de çıkar kavramının merkeze alınmasıdır. Çağdaş kapitalizmin fikir babalarından Adam Smith'ten 230 yıl sonra bile çıkarcıyararcı ahlak felsefesinin Taylor ve onun gibi etkili filozoflar tarafından savunuluyor olması, insanlığın ve dünyanın geleceği için korkutucudur. İsrail devleti her türlü komplo fikrine elverişli olan- İsrail'e füze saldırısını bahane ederek Gazze'yi insanıyla birlikte yerle bir ederken, bu katliama destek vermek için kuyruğa giren Batılı "gelişmiş" devletlerin yöneticilerinin ve toplumlarının zihinlerini anılan düşünürler inşa ediyorlar.

Geçmişte çoğu savaşların dinî kaynaklı olduğu (daha doğrusu dinî duyguların ve değerlerin araç olarak kullanıldığı) gerçeğinden hareketle ahlakın din ile ilişkisinin olmadığını savunmak aldatıcıdır. Zira tarihsel tecrübeler (en son İsrail tecrübesi) gösteriyor ki, "savaşçı din" hakikatte siyasetin dinidir. Buna karşılık bir de dinî metinlerin tarihsel dilini aşarak onları daha derinden kavrayan, entelektüellerin içten dindarlık olduğunda birleştikleri mistiksufî dindarlık vardır. Kitlelerin de az çok iştirak ettikleri bu dindarlıkta bütün varlığı kendinden, kendi parçası bilme; çıkar gütmeme, birlikçitevhidci, dolayısıyla şartsız barışçı olma gibi ilkeler ve pratikler vardır.

Beş yüz yıllık kapitalizm tecrübesi, çıkar merkezli bir ahlakın tüm insanlığı ve varlığı şefkatle kucaklayamaya uygun olmağını gösterdi. Taylor'un ifadesiyle "17. yüzyıldan itibaren sosyal düşüncelerimize ve toplumu tahayyül etme biçimimize giderek egemen olan fikir" ortak "çıkar" olacağına, belirttiğimiz hedefleri gösteren bir ahlak fikri olsaydı keşke! Ve düşünürler, dinsiz bir ahlak yerine; kitlelerin zihnini, belirtilen kucaklayıcı özveri ahlakıyla donatmaya kullansalardı akıllarını!