Câbirî eleştirisi ve bir zihniyet analizi

Muhammed Âbid el-Câbirî ülkemizde çok okunan Faslı fikir adamıdır. Çoğu geniş hacimli birçok eser, bir de Kur'an tefsiri yazdı. 2010'da vefat etti. Eserlerinin çoğu dilimize çevrildi. Bunlardan biri de Arap Ahlaki Aklı'dır (çev. M. Çelik, İst. 2015, 824 sayfa). Aşağıda bu kitap üzerine bir eleştirel değerlendirme ve zihniyet sorgulaması sunacağım.Câbirî, -eserinin isminden de anlaşıldığı üzere- İslam ahlakını Arap (veya Arap İslam) ahlakından ibaret sayar. Yazara göre zamanla oluşan "Arap İslam mirası, gerçek Arap İslam ahlakını temsil eden mürüvvet ve sâlih amel ahlakına dair araştırmalardan ve kitaplardan neredeyse tamamen yoksundur" (s. 758). Emevîler'den itibaren İran edeb birikiminden Arap İslam kültürüne giren "kisracı itaat ahlakı" ile "Arap İslam ahlakı"nda yozlaşma başlamış, sonrasında buna eski Yunan'dan çevrilen felsefî ahlak katılmıştır. Bu yozlaşma, Şâfiî fakihi İzz b. Abdisselam (ö. 6601262) tarafından "Kur'an ahlakı"nın (Câbirî için bu "saf Arap ahlakı" demektir) yazılmasına kadar devam etmiştir. (s. 759...)Câbirî'nin bu görüşleri önemli ölçüde hem yanlış bilgiler hem de haksız yargılar içermektedir.1. Öncelikle mürüvvet, gerçek (Câhiliye) Arap ahlakını temsil ederse de gerçek İslam ahlakını temsil etmez. Nitekim bu kavram Kur'an'da ve sahih hadislerde hiç geçmez. Sebebi de şu olmalıdır: Mürüvvet (murûe) "el-mer'u" (erkek) kelimesinden gelir ve sözlüklerde "mükemmel erkeklik" (kemâlü'r-rucûliyye) şeklinde tanımlanır; bu anlamıyla da Câhiliyenin şiddet ahlakını hatırlatır.2. Câbirî'nin kaynak gösterdiği İbn Abdisselam'ın Kavâidu'l-Ahkâm fî mesâlihi'l-enâm ve Şeceretü'l-ma'ârif adlı eserleri değerli bilgiler içerir. Fakat bunlar, o zamana kadar yazılmış olan ahlak kitapların tersine, sistemli ahlak kitapları değildir. Bilgiler, daha çok mesâlih - mefâsid ve bunlarla ilgili başka kavramlar etrafında rastgele serpiştirilmiştir.3. Câbirî'nin, saf bir Arap ahlakı arayışı gerçekçi değildir. Çünkü İslam dini daha birinci asrında, o zamanların köklü kültürlerinin yaşadığı coğrafyaları kendi hâkimiyet alanına katmıştı; bu kültürlerle bilgi alışverişi yapması kaçınılmaz bir durumdu. Bu, dünyanın bütün coğrafyalarında ve bütün zamanlarda böyle olmuştur; "İslam'ın altın çağı"ndaki büyük başarılar da böyle sağlandı.4. Câbirî'nin İslam kültürünü ısrarla Arap kültürü gibi görmesigöstermesi, "İslam Arapların dinidir" gibi dışlayıcı ve rahatsız edici bir ırkçılık gayreti taşıdığı şüphesini vermektedir. Bu yaklaşımın, Emevîler'in "mevâlî" ayrımcılığına kadar giden bir geçmişi vardır. Bu ideoloji, özünde "mevâlî" re'yciliği ve akılcılığına karşı Arap gelenekçiliğini (sünnetü'l-Arab) savunur. Bu anlayışın dini kullanarak Müslüman toplumlar üzerinde kurduğu baskı ve kalıcı tesir, Müslüman dünyanın içine düştüğü kültürel, siyasal, ekonomik, hukuki vs. insanî bunalımların kök sebebidir.5. Câbirî, İbnü'l-Mukaffa'ın Abbasi halifesi Mansur'a, bir yazılı