Bizde sistematik bilgi alanı olarak ahlak

Asırlarca yaşadığımız ahlak benzeri kültürel problemlerimizde bugünümüzü analiz etmemiz için düne, eskilere gitmemiz gerekiyor. Şöyle bir sert cümleyle başlayacağım:Kültürümüzde, önemli temsilcilerini M. 9-13. yüzyıllarda yetiştiren felâsife (filozoflar) dışındaki Müslüman ulemanın ürettiği ilimler arasında ahlak yoktur.Gerekçesini aşağıdaki satırlara ve bir sonraki yazıma bırakarak şimdilik kültürümüzde ilim kavramımın nasıl oluştuğu ve hangi alanları kapsadığı ile başlayalım.Kur'an sureleri ve ayetleri, şartlara ve ihtiyaçlara göre yaklaşık 23 seneye yayıldığı için ilgi alanlarını ve bu arada takriben 1800 ayette yer verdiği 175 kadar ahlak konusunu sistematik ilim yöntemiyle ele alması mümkün değildi. Aynı durum ve gerekçe, anlamları vahiy (vahy-i gayr-i metlüv: namazda okunmayan vahiy) sayılan hadisler için de geçerlidir. Kur'an ve hadislerdeki bu kazuistik metod (meseleler ortaya çıktıkça hükümlerin konulması yöntemi) Tefsir ve Hadis kitaplarına da yansımıştır. Bu iki bilgi birikiminin esas dinî ilimlere malzeme üretmek üzere oluşturulduğunu düşünürsek, geleneğimizde insanın din ve dünya hayatını düzenleyen iki "ilim" vardır: Kelam ve Fıkıh.Gerek 'kelam'da gerekse 'fıkıh'ta akaid ve ibadetlerin kaynağı ilâhîdir yani vahiydir; bu da normaldir. Ancak ilim ve din geleneğimizde fıkhın 'muamelat' kısmı ile 'ahlâk'a dair hükümlerin kaynağının da vahiy olduğu kabul edilmiş ve bu kabul zaman üstü bir inanç şartı olarak görülmüştür. Bu durumda sistematik bir ahlak ilmi fukaha ve kelamcıların "ilim" tasavvuruyla uyuşmaz."İslam felsefesi" ise hem sistematiği hem mevzuları bakımından önemli ölçüde yabancı kayaklıdır ve bütün Müslüman filozoflar bunu dürüstçe ifade ederler. Mesela ilk Müslüman filozof Yakup b. İshak el-Kindî (ö.252866), Fi'l-Felefeti'l-ûlâ (Resâ'ilu'l-Kindî el-felsefiyye içinde, nşr. Ebû Rîde, Kahire 13691950, I, 102) adlı eserinin başında gerçeğin az bir kısmını bile kendilerine ulaştırmış olan Atinalılara (Grek filozoflarına) teşekkür ediyor. Onların arasında pek çok hakikati kendilerine ulaştırmış olanların bulunduğunu söylüyor ve "Onlar düşüncelerinin ürünlerine bizi ortak ettiler, aradığımız gizli hakikatlere ulaşmamızı kolaylaştırdılar" diyerek minnettarlığını ifade ediyor.Kelamcılara ve fukahaya göre ahlaka daha çok ilgi gösteren Sûfîler de yabancı kaynaklardan bilgi ve ilhamlar almışlar ama bunları kendilerinin keşfi gibi anlatmışlardır.Filozoflar dışındaki Müslümanların ürettikleri ilimler arasında sistematik bir bilgi disiplini olarak ahlak yoktur; çünkü o ilimlerde ahlâkî fâil olarak insan yoktur; onların ilminde insan özne değil nesnedir.İnsandan bahsediyorlarmış gibi görünen yerlerde bile merkezî konu insan değil, Allah'tır.Kelamda temel