Ana sorunumuz: 'Maarif davamız'

Birkaç gün önce Prof. Dr. İsmail Erünsal'ın Osmanlı Kültür Tarihinin Bilinmeyenleri adlı eserinin 2. baskısına eklediği "Tereke Kayıtlarına Göre Osmanlı Medrese Talebelerinin Okuduğu Kitaplar (XVII-XX. Yüzyıllar)" başlıklı kısmı okudum. Ve bir kez daha fark ettim ki, İmam-Hatip Okulu öncesindeki üç yıllık medrese usulü öğrenimim sırasında okuduğum Arapça gramer kitaplarıyla medreselerde yüzyıllarca okutulanlar aynıydı: Maksûd, İzzî, Merâh, Avâmil, Izhar, Kâfiye, Molla Câmi Bunların hepsini bize de okutmuş, hatta Kâfiye'nin "mefhum"unu da ezberletmişlerdi.Ve yıl 1963; tam bu günler. Sivas İmam-Hatip Okulu'nda ilk Arapça dersimiz Hocamız, kendisini her zaman minnetle andığım M. Yaşar Kandemir (M. Ü. İlâhiyat Fakültesi'nden emekli Hadis Profesörü) Vaktiyle medrese usulü Arapça öğrenimine "Sarf Cümlesi" denilen kitapla başlanırdı. Kitabın "Emsile" denilen ilk kısmı şöyle başlıyordu: "NASARA: Fiil-i mâzî binâ-yı ma'lûm müfred müzekker gâib" (Adet olduğu üzere kitabın Osmanlıca orijinalinde noktalama işaretleri yoktu.) İlk defa Yaşar hocam, "Çocuklar! Fiil-i mâzî 'geçmiş zaman', binâ-yı ma'lûm 'etken fiil', müfred 'tekil', müzekker 'eril', gâib 'üçüncü şahıs' demektir" dedi. İşte o zaman kafam "dank!" etti. "Hay Allah!.. Demek ki bu kadar basitmiş!!!" deyiverdim.Şahsen kalın kafalı değilimdir; asırlar boyunca medresede "Binâ okuyan, dönüp dönüp gene okuyan" öğrenciler de kalın kafalı değillerdi. Ama yıllarca okudukları halde bir defa bile kafaları "dank!" etmedi. Çünkü skolastik eğitim, ince (zeki) kafalıları alıp, kalın kafalı yapıyordu.HHHOsmanlı, geçmişinden asîl bir medeniyet devralmış; birçok bakımdan insanlığın hâlâ ulaşamadığı o medeniyeti daha da yükseltmişti. Ama bu durum, Osmanlı'nın temelinde medresenin bulunduğu- kusurlarını görmemizi engellememelidir. Yoksa tarih tekerrür eder durur.Bilim tarihçileri, Batı dünyasında bilimsel devrimin ortaya çıkmasını sağlayan etkenlerin başında, Yunan ve İslam bilimsel eserlerinin 12. yüzyıldan itibaren Latince'ye çevrilmesini gösterirler. Bundan sonraki zamanlarda İslam eğitim kurumları Batı'nın skolastik dönemine doğru geri giderken, üçü de 13. yüzyılda kilise okullarından dönüşen Paris (Sorbon), Cambridge ve Oxford Üniversiteleri ile birçok benzer Batı eğitim kurumlarında felsefî ve bilimsel gelişmelerin temelleri atlıyordu.Akıl ve özgürlük karşıtı Şâfiî-Eş'arî zihniyetinin belli başlı Sünnî eğitim kurumlarını kuşatmaya aldığı o dönemin İslam medreselerinde felsefe ve deneysel bilimlere ilişkin kitaplar neredeyse kapıdan içeri sokulmuyordu. Buna karşılık aynı dönemin Avrupa'sında kilise okullarından dönüşen üniversitelerden