Trabzonspor'un gösterdikleri

Pazar akşamı Şenol Güneş Kompleksinde oynanan Trabzonspor-Galatasaray mücadelesinde tempo yüksek, verim ise düşük olunca, sonuçta "başladığı gibi bitti." Ama yine de oynanan oyun ve yakalanan fırsatlar üzerinden değerlendirme yapılacak olursa, kaybeden Galatasaray idi. Topla oyna oranını yüzde 60'a yükseltip, en net pozisyonu da Mertens ile kaçıran takım olan Galatasaray karşısında Trabzonspor'un beraberliği kurtarması başarı sayılabilir. Hele hele, Antalyaspor karşında alınan 5-2'lik farlı mağlubiyetin ardından Keponhag ile oynanan rövanş maçı ile 2 kaybı yaşayan Trabzonspor'da, Galatasaray'dan alınacak bir mağlubiyet 3'de 3 kayıp sayılacaktı ki, bu da halk arasında "Allah'ın verdiği hak 3'tür" sözünden beklenen sonuçla Abdullah Avcı'yı güç durumda bırakabilecekti. Bu açıdan beraberlik en azından bu üçlemeyi kenara koydu. Yeri gelmiş iken bir kere daha ifade etmek gerekir ise Trabzonspor'da yaşanan kayıplar üzerinden 38 yıl sonra şampiyonluğun taşınmasında büyük pay sahibi olan Abdullah Avcı'ya ben diyeyim "fazlası ile", siz söyleyen "haddi aşarak" yüklenmek doğru bir tercih değildir. Trabzonspor camiasının her zamanki sabırsızlığını yine galebe çaldırarak teknik direktörü yerden yere vurmak hem haksızlık, hem hadsizlik, hem de çok büyük bir yanlıştır. Bu genel tablo içinden Galatasaray maçındaki özele göz atacak olur isek, bazı basit hareketlerin özünde büyük sorunlar olduğu gerçeği ile karşılaşmamak da mümkün değil. Örneğin çekilen röntgenlerinde fiziki bir rahatsızlığı görünmemesine rağmen, "ağrıları vardı" denilen Abdulkadir Ömür'ün, içinde bulunduğu ruh hali nedeniyle de (!) başı çok ağrıyor olabilir mi Maç içinde 71'inci dakika da Trezeguet'in, yan tarafında Cornelius daha müsait pozisyonda iken kaleye şut atması. Sonra da benzeri bir pozisyonda Cornelius'un bu kez Trezeguet'i tercih etmemesi, "Sen bana pas vermedin. Ben de sana vermiyorum!" gibi amatörce bir tercihi olabilir