Bir oyun böyle bozuldu!

Niyetinin kötü olmadığı konusunda zerre tereddüdüm yok.. Ancak, hem siyaseten, hem de yanlış algıya sebep olup incitebileceği için, insani olarak büyük hataydı.. Bu öyle bir konu ki, hangi niyetle girerseniz girin, ortaya çıkacak kakafonide kendinizi izah etme imkânınız hemen hemen yok gibi.. Hele de Türkiye'nin fay hatlarından biri olan mezhep konusunda.. Anlayacağınız gibi; Ankara milletvekili Halil İbrahim Oral'ın, Sayın Kılıçdaroğlu'nun mezhebi kimliğine dair sorulan "Soru"(!)ya verdiği cevaptan söz ediyorum.. O soru, sorulardan bir soru değil.. O soru, bir gazetecilik faaliyeti mi, bu kardeşiniz ondan da emin değil.. Ama sonuçta, soruldu, konuşuldu.. Tartışma yarattı.. Ve devreye İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, amasız-fakatsız girdi ve Türkiye'yi, düşebileceği anlamsız bir polemiğin içinden çekip çıkardı.. En muhaliflerinin bile, Meral Akşener'in tavrıyla ilgili yorumlarındaki "Alkışlı" ton da, bu yüzden zaten.. Hesapsız, komplekssiz, köşeli bir açıklamaydı.. Gazeteciliğimle, şu anki görevim arasında sıkıştığım çok an oldu, oluyor.. Ancak, Meral Akşener'in o açıklamayı yapmadan önceki tavrına dair bir notu paylaşmak isterim.. Bu konu, o yayının sosyal medyada yayıldığı gecenin sabahında, yani Perşembe sabahı, Sakarya'nın Kocaali ilçesine doğru otobüste giderken konuşuldu.. Her zaman yaptığı gibi fikirleri sordu.. Ardından da net bir şekilde ne yapacağını söyledi; -Bu konuda dolambaçlı yol olmaz.. Pusuda bekleyenlerin ekmeğine yağ sürülmesine izin vermem.. Bu parti meselesi değil, memleket meselesi.. Çıkacağım ve özür dileyeceğim.. Başka türlü tamiri olmaz.. Benim önerim, açıklamayı, bir saat sonraki Karasu ilçesinde yapması yönünde oldu.. Çünkü orada ajanslar 4.5G üzerinden canlı yayın yapacaktı.. "Hayır" dedi ve ekledi; -Böyle bir konuda 1 dakika bile büyük gecikmedir.. Hemen burada, Kocaali'de konuşacağım.. Nitekim, Kocaali'de seyyar kürsüye çıktı ve "Başta Kemal Bey olmak üzere, incinen tüm kardeşlerimden, İYİ Parti Genel Başkanı olarak özür diliyorum" dedi.. Bu anlattıklarım, işin saf ve temiz yanı.. Ne olduysa, aynen paylaştım.. Ancak, bu konuda işin bir de "Hin ve fiştekçi" yanı var.. Bakın; 26 Mayıs'ta yapılmış bir yayının görüntüleri, 13 gün sonra, yani Çarşamba akşamı, iki gazeteci(!) tarafından bazı gazetecilere gönderiliyor.. Sosyal medyadaki paylaşımlar değil, yayının sadece o kısmı kesilerek, video olarak.. Gönderilen isimler de, daha önce bu konuda yazılar yazmış, bu konuda hassasiyet gösterecek isimler.. Bir değil, birden fazla isme gidiyor video.. Aradan bir saat geçince de, aynı görüntü, yine o gönderen arkadaşların trol çevrelerince sosyal medyada paylaşılmaya başlıyor.. Gece mevzu bir anda yayıldı ve büyüdü.. Bu satırların yazarı ona inanır ki; Büyüyecek, hatta büyümesi gereken bir konudur. İşaret etmek istediğim nokta, "Organize işler" kısmı.. Peki sonra ne oldu Ertesi gün, Sayın Cumhurbaşkanı İzmir'de konuştu ve bu konuya gönderme yaptı.. Meydanlarda, Kemal Bey'in Aleviliğini hatırlatıp, "Yuhlanmasına" sessiz kalan kendi değilmiş gibi, zeytinyağı rolüne büründü.. Ama gecikti.. Çünkü, Meral Akşener, kesin ve net bir dille tavrını açıklamıştı.. İşte o an daha iyi anladım, Meral Hanım'ın, "Bir dakika bile gecikmedir" sözünün ne anlama geldiğini.. Görüntü, iktidar medyasının bazı kalemşorlarınca, muhalif yazarlara gönderiliyor. Ardından sosyal medyaya servis ediliyor.. Ardından tartışma başlıyor.. Ardından Cumhurbaşkanı, bugüne kadarkinden bambaşka bir rolle sahneye çıkıyor.. Veeee, ertesi gün.. O bazı kalemlere bir bakıyoruz, mevzuya öyle bir insani(!) açıdan girmişler, öylesi hümanistler ki, o kadar olur yani.. Cuma günü, Abdülkadir Selvi'nin, Zafer Şahin'in, Kurtuluş Tayiz'in, Burhanettin Duran'ın yazılarına bir göz atın.. Hepsi, kurulduğu günden beri; Ayrıştıran, ötekileştiren, kamplaştıran siyaset diline karşı çıkan İYİ Parti ve onun genel başkanına, medeniyet dersi verir, siyasi öğüt verir pozda.. Meydanlarda, Kemal Bey'in mezhebi kimliğinden dem vurup, yuhlatan bir siyasetçinin,