Radikalleşme ve Terör

ABD istihbarat servisinin Kabil'de Zevahiri'nin kaldığı eve insansız hava araçlarıyla saldırı düzenlemesi ve 'etkisiz' hale getirilmesi geçen haftanın birkaç önemli konu başlığından biriydi. Mesele ABD'nin 11 Eylül saldırıları ve ilan etmiş olduğu 'küresel terörizm' ile savaş ile ilintili olarak servis edildi. Ancak konunun farklı boyutlarıyla ele alınması ve Zevahiri öznelinde somutlaşmakla birlikte soyut tarafı ve arka planıyla birlikte ele alınması gerekmekte. El Kaide'nin halen 'var' ve 'etkin' olup olmadığı çerçevesinde Zevahiri'ye yönelik saldırının örgüte darbe vurduğuna yönelik varsayım yanıltıcı olabilir. Din referansıyla kendine geçerlilik kazandıran ideolojileri kişilerden ziyade fikirsel altyapısıyla birlikte düşünmek gerekir. Nitekim kişilerin ses ve vücutlarıyla mutlaklaşan 'dava', kutsi bir erek ile 'dokunulmaz' bir öze dönüşmekte. Geçmişte Zarkavi, Ladin, Bağdadi veya Kureyşi'nin öldürülmesiyle din ile beslenen terörün bitmesi mümkün olmadı. O halde Zevahiri'nin 'yok' edilmesi de farklı bir durum yaratmayacak. El Kaide'nin 11 Eylül saldırıları sonrasında kendini geri plana çekmesi ve icracı bir örgüt olmaktan ziyade fikirsel yayılma stratejisi izlemesi dikkat çekici. Bu kapsamda destekleyen, yönlendiren ve yöneten bir anlayışla farklı radikal eğilimleri uzlaştırabilmekte. 11 Eylül'ün verdiği psikolojik konumlanma ile diğer radikal yapılanmalara ilham veren El Kaide, kendini referans bir yapı haline getirmekte. Diğer bir ifadeyle kendi aralarında fikirsel çatışma yaşayan ve kolay ayrışan hareketlere aslî amacı hatırlatan bir karaktere büründü. El Kaide'nin bahse konu kabiliyeti son operasyonun önemini artırıyor. Taliban'ın, aslı aksi olsa da ılımlı kanadı ile Hakkani gibi uç noktada radikallik ve şiddet yanlısı olan diğer kanadı mevcut. El Kaide bu çelişki yaşayan iki kutbu birbirleriyle uzlaştırma fonksiyonu başarıyla ortak düşman ve kutsal amaç çizgisinde uzlaştırdı. Son yirmi yılın tecrübesinden ders çıkaran Taliban'ın ılımlı kanadı, dini söylemlere hapsettiği ideolojisini El Kaide ve Hakkani nedeniyle yumuşatamıyor. Taliban'ı ABD ile uzlaşarak dine ihanetle suçlayan Afgan DEAŞ'ını da hatırlamak gerek. Taliban ile iç mücadelesinde verdiği kayıplar nedeniyle intikam hissiyle mücadeleye girişen DEAŞ, köken itibarıyla El Kaide'den kopuk bir örgüt değil. El Kaide'nin Irak ve Suriye kollarının DEAŞ'e dönüşmesi dikkate alınırsa, Afgan DEAŞ'ını Taliban ile uzlaştırabilecek ve Afganistan'daki fikri ayrılıkları sonlandırabilecek bir potansiyele sahip. DEAŞ bir yandan Taliban'a meydan okurken Afganistan'da radikal örgütlerin kopuşuna ve mücadelesine yol açmakta. Bu nedenle El Kaide, tahayyül ettiği 'hasım' ile mücadelede bütünleşik bir yapı hayal ediyor. Ayrıca Afganistan'da vücut bulabilecek radikal bir fikri zenginlik, bu radikal oluşumları Orta Asya ve Güney Asya'dan başlayarak küresel bir 'yeniden doğuşa' itebilir. Dünya genelinde Müslüman toplumların ya fakirliğin ya da totaliter liderlerin esiri olduğu dikkate alınırsa El Kaide güdümünde 'yeniden doğuş' 11 Eylül'den daha derin etkilere neden olabilir. Belirtilen Müslüman coğrafyasında, kendi benliğini, 'yeni' emperyalizm