NATO Zirvesi ve Sonrası

Litvanya'nın Başkenti Vilnius'ta gerçekleştirilen NATO Zirvesi haftanın öne çıkan gündemiydi. Zirvede alınan kararlar, ikili görüşmeler ve Türkiye'nin ilgi alanında olan hususlar incelemeye değer. Küresel ölçekte rekabet, kriz ve çatışma potansiyelleri dikkate alınırsa NATO'nun Vilnius Zirvesi kapsamlı sonuç raporuyla üye ülkelerin ortak güvenlik çıkarlarını 'asgari müşterekte' buluşturdu. Zirve'nin ana teması NATO'nun yeni tehdit algılarına yönelik savunma planlaması idi. Nitekim Savunma Bakanı Güler'in 17 Haziran'da Brüksel'de katıldığı Savunma Bakanları toplantısının aslî nedeni savunma planlamasının teknik hazırlıklarıydı. Toplantıda Ukrayna savaşı, İsveç'in NATO üyeliği ve tahıl koridoru anlaşmasının devamı gibi konular siyasi gündemi oluşturmuş olsa da NATO savunma planları karara bağlandı. NATO'nun Ukrayna'daki savaşın genişlemesi ve Çin'in Pasifik'teki rekabeti gibi somutlaşan ihtimallere yönelik hazırlık düzeyi planlandı. Bu kapsamda "hangi ülke, hangi durumda, ne kadar kuvvetle, nerede ve nasıl bir misyon üstlenecek" sorularına yönelik hazırlıklar yapıldı. Coğrafi detayların isimlendirilmesi gibi siyasi kaygılar da Türkiye'nin ısrarı üzerine çözülebildi. Böylece liderler uyum içinde 'meşhur' aile resminde gülümseyebildiler. Zirve'nin önemli bir özelliği NATO üyesi olmayan ülkelerin katılımıydı. Japonya, Kore Cumhuriyeti, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerin Vilnius'ta varlığı, Rusya dışında Çin'in de tehdit ölçeğinde henüz seslendirilmeyen bir yeri olduğunu ortaya koydu. Öte yandan Pasifik bölgesindeki bu ülkelere güvenlik garantisi vermiş ABD'nin, gayretlerine NATO'yu da sürüklediği görüldü. Diğer bir ifadeyle, Pasifik'te Çin'e karşı ABD'nin ve bölge ülkelerinin NATO'nun dolaylı şemsiyesi içinde olduğu ima edildi. Zirve'nin Avrupa Birliği için de anlamı var. Almanya, Rus saldırganlığı ve Kuzey Boru Hattı'nın tahrip edilmesi sonrası elini cebine atıp ABD'den savunma ürünleri ithal etmeye zaten başlamıştı. Ancak kara Avrupasında AB içinde, Fransa'nın da etkisiyle, askerî kapasitenin kurumsallaştırılması düşüncesi ağır basmaktaydı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron 5 Nisan'da, Çin Devlet Başkanı yanında elini cebinden çıkartması için 'ikaz' edilmeyi müteakip ABD ve Çin arasında kalmamak adına açıklamalar yapmıştı. NATO'yu 'beyin ölümü' ile daha önce suçlamış olan ve Rusya'nın saldırganlığı sonrasında bir anda NATO'cu olan Macron ve AB zihniyeti Vilnius Zirvesiyle bir kez daha NATO çemberinin çizgisine çekildi. Zirve'ye davet edilen Gürcistan Moldova ve Bosna Hersek ise Rusların Ukrayna Savaşı öncesi dillendirdikleri 'Sovyet nüfuz bölgesine' yönelik bir meydan okuma. Nitekim Genel Sekreter Stoltenberg'in Sırbistan ile iş birliğine yönelik vurguları, 'Ortodoks Slav' hamiliği iddiasında olan Rusya'ya ince bir mesaj içeriyor. Dolayısıyla NATO'nun coğrafi ve fonksiyonel genişlemesi kapsamında Rusya'nın kaygılarını daha da kaşıyan ciddi bir iletişim saldırısı yapıldı. Zirve sonrasında yayımlanan 90 maddelik bildiri önemli. Bildiride hemen her konuya değinilmiş. Muhtemelen NATO karargâhının her departmanından birer paragraflık yazı ile katkıda bulunduğu bildiri üye ülkelerin görüşüne sunulmuş ve Zirve'de benimsenmiş. Bildiri'nin girişinde dikkat çeken iki önemli tespit bahsedilmeye değer: "iki milyar vatandaşı koruma kararlılığı için 360 derece yaklaşımı dâhilinde üç aslî vazife olan caydırma ve savunma, kriz önleme ve yönetimi ile iş birliğine dayalı güvenliği" gerçekleştirmek. Bu maksatla uluslararası hukuk ve BM Şartı çerçevesinde "kurallara dayalı bir uluslararası düzene" bağlı kalmak. NATO'nun mantığını özetleyen bu tespit aslında NATO ülkelerinin toplu güvenlik siyasetini tayin ediyor. Bildiride, NATO'nun tehdit algısı da net bir şekilde ifade edilmiş. Avrupa-Transatlantik bölgesinde normları ve kalıcı hale gelen güvenlik prensiplerini Rusya'nın açıkça ihlal ettiği, en belirgin ve doğrudan tehdit olduğu ilan edildi.