Muhsin Kızılkaya

Haberturk

Ahmet Kaya, Mehmed Uzun veya çocuk olmak!

1992 yılının sonbaharında Mehmed Uzun, 15 yıl süren sürgünlükten memleketine döndüğünde Ahmet Kaya 12 albüm çıkarmış, adını dağa taşa yazdırmış, sesini börtü böceğe ulaştırmış, konserleri kapı kıran, sokaklarda dolaşmasını hayli zor, her kula nasip olmaz bir şöhretin zirvesine çıkmış bir adamdı. Dostlukları nereye dayanıyor bilmiyorum. Ama ilk karş

İstiklal'de yüzler!

En çok İstiklal Caddesi'nde geliriz yüz yüze. Hiçbirimiz bir diğerin konuştuklarına duymayız pek yürürken; yatağında su yerine insan akan bir nehre benzeyen bu caddede birbirimizin yüzüne bakarak kapılırız o coşkun sele. Kim kimin yüzünde ne arıyor bilmem ama biliyorum unuttuğumuz bir yüz hep burada çıkar karşımıza. Memleket ahalisi her gün gayri

Sultan Avcı Mehmet nasıl av oldu

Orhan Pamuk; hacmi küçük kendisi büyük "Beyaz Kale" romanında Napoli'ye yapılan bir deniz yolculuğu sırasında Osmanlı korsanları tarafından esir alınan bir Venediklinin İstanbul'a getirildikten sonra "Hoca" lakaplı bir alim tarafından satın alınmasını ve daha sonra birbirinin yerine geçen "ikize" dönüşmelerini, buradan yola çıkarak da "Doğu-Batı" k

Karin Boye'ün tahayyüllü!

"Yeni bir tahayyül" lafı herkesin ağzından çıkabilir ama "tahayyül" kelimesi daha çok şairlerin ağzına yakışır. Siyasetin şiire en yaklaştığı yer "yeni bir tahayyül"dür ama siyasetle şiiri birbirinden ayıran şiirde "tahayyülün" hep tahayyül olarak kalması; siyasette ise iktidara gelir gelmez "tahayyülün" gerçekleşmiş olduğuna siyasetçinin inanmış o

Hakikat veya İdris Küçükömer'in dramı!

Hakikat bir arayıştır. Kimisi yolunda kaybolur, kimisi elinden kaçırır, kimisi ararken yorulur, en yakın menzilde pes eder, kimisi ulaşır, kimisi de uğrunda feda eder hayatını. Michel Foucault'ya göre, ölümün alternatifi hayat değil, hakikattir. Hakikate varmışsan ölümden sana ne! Peyami Safa'dan esinle söylersek eğer Kalbinizde hakikat arayışı var

Aylardan Kasım'dı!

Burcu Aktaş'ın "hastane sonrası" Selim İleri'yle yaptığı mülakattan meydana getirdiği, ikisinin imzasıyla çıkan ve "Düşüşten Sonra" adını verdiği kitap dokunaklı, yaralayıcı bir kitaptır. Gece uyumadan önce aldım elime, sonra uyuyamadım, binlerce iğne battı her yerime, uykum kaçtı. Ölüme yaklaşmış bir yazarın yazı serüvenine, hayatına, kırgınlıklar

Cenk kitapları!

Herkes okuduğu ilk kitabı hatırlamaz; hatırlayan da bir daha unutmaz. Okuduğumuz ilk kitap ya bizi müptela eder ya da uzaklaştırır kitaplardan. Bir de okuduğumuz ilk kitap, bundan sonraki hayatımızda okuma yolculuğumuzu da belirler. En azından benimki böyle oldu. Bir çoğunuz gibi ben de okuduğum ilk kitabı hatırlıyorum. Onu nasıl aldığımı da Gezgin

Diyarbekir Hapishanesini ne yapmalı

Diyarbekir Cezaevi'ni bir kez ziyaret ettim. 1979 sonbaharında, yeğenimi basit bir polise mukavemet suçundan Hakkari'den alıp buraya getirmişlerdi. Ağabeyim oğlunun mahkemesine gidiyordu, "beni de götür, Diyarbekir'i görmek istiyorum" dedim, takıldım peşine. Cezaevinin görüş yeri hayal meyal kalmış aklımda. Daha çok şehirle ilgiliydim ben, o zamana

Cemil Meriç'in bir günü!

Cemil Meriç'in "Jurnal-2" de, 17 Ocak 1982 Pazar günü "Aşina Olmak İstediğim Çevre" başlığıyla yazdıklarını her okuduğumda hüzün kaplar içimi; memleket münevverinin içinde bulunduğu hal üzerine uzun uzun düşünür, her defasında kederlenirim. Üç sayfalık yazıyı şu ana kadar kaç kez okumuşum, hatırlamıyorum bile. Bir gününü anlatır alim o yazıda; ama

Seyretmek veya sanat nedir

Bazen bir yolculukta, bazen bir şehre girdiğinizde, bazen bir kanyona giden yolda, bazen bir nehir kenarında, bazen de bir dağ yamacında çıkar karşımıza. Şimdilerde hemen her şehrin bir "seyir tepesi" vardır. Benim doğduğum şehir Hakkari'de; görenler bilir, her tepenin doruğu, her dağın yamacı, her kalenin başı kendiliğinden doğal bir "seyir tepesi