İktidarın güçle imtihanı - 2

Geçen haftaki yazımızda iktidarın kavramsal içeriğine değinmiş ve üç temel unsur üzerinde durmuştuk. Gücün, hâkimiyetin ve kabullenmenin iktidar sürecinin temel dinamiğini oluşturduğundan ve bunların aynı andaki varlığının iktidarın temel zeminini oluşturduğundan bahsetmiştik. Bu hafta bu zeminden ilerleyerek tarihsel süreçte iktidarın bu üç unsurla özellikle güçle olan ilişkisine değinmeye çalışacağız. İlk olarak bakmamız gereken tarihsel veriyi Cumhuriyet öncesi iktidar mücadelelerinde bulabiliriz. Osmanlı'nın son zamanlarında Meşrutiyet'in bir yönetim biçimi olarak siyasal hayatta yer edinmesiyle birlikte padişahın dışında hukuki bir otorite daha tanzim edilmiştir. Bu sürecin etkili muhalif figürü bildiğimiz gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti olmuştur. İttihat ve Terakki'nin 1890'lardan başlayan örgütlenme ve muhalefet geliştirme çabaları var. Bu dönemdeki geliştirilen söyleme baktığımızda karşımıza Fransız İhtilali'nin sloganları olan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ile Müslüman bir toplumun vazgeçilmez kavramı adalet vurgusu ön plana çıkmaktadır. pushfn('ads'); Hukuk devleti olmanın gerekliliği üzerinden söylem geliştiren İttihat ve Terakki, muhalif döneminde farklı kimlikleri ve anlayışları içerisinde barındırabilmiştir. Ancak 2. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte başlayan ve sonrasında 1912'de pekiştirilen iktidar sürecinde bu söylemlerin aksine bir otoriterleşme ve farklı fikirlere tahammülsüzlük kendini göstermiştir. Farklı kimliklerle geliştirdiği birlikteliklerle başlayan yolculukları Türkçülüğün bir politika olarak belirlenmesiyle son bulmuştur. İmparatorluğun kurtarılması amacıyla savunduğu nispeten demokratik ve toplumu kucaklayan söylemleri 2. Meşrutiyet'in ilanından sonra rejimi koruma adına statükocu ve otoriter bir anlayışa dönüşmüştür. Bir diğer veri ise Demokrat Parti'nin iktidar yapma biçimidir. İlk çıkışıyla birlikte, "Yeter söz milletindir" diyerek iktidar olmayı başaran Demokrat Parti'nin iktidar sürecinde nasıl bir yol izlediğine bakmamız iktidar ve güç ilişkisi açısından önemlidir. Öncelikle 1946-1950 yılları arasında Demokrat Parti'nin özgürlükçü ve demokratik söyleminin en keskin ve ileri seviyede olduğunu görüyoruz. İktidara gelmesiyle birlikte ilk yıllarda tek parti döneminin yasakçı ve