Farklılığın farkında olmak

Her insan yaşamını sürdürebilmek için farklı insanların varlığına ihtiyaç duyar. Çünkü bir insan bütün özellikleriyle tam olamayacağından kendinde eksik olanı başkalarının özellikleriyle giderir. Ya da baktığı taraftan tüm yönleri göremeyeceğinden, farklı taraflara bakanların varlığı insanların tüm taraflarına hâkim olmasını sağlar. Her farklılık bu açıdan tamamlayıcı bir özelliğe sahiptir ve toplumsal ahengi sağlayan temel motivasyon bu farklılıkların farkında olmaktır. Burada farkında olmayı olumlu anlamıyla kullandığımızı hatırlatmak isterim. Olumlu anlamıyla farkında olmak demek, varlığına duyulan memnuniyetle varlığını anlayışlı karşılama arasında bir noktaya yerleşmek demektir. Bu nokta toplumun yaklaşımına göre değişiklik gösterse de nihayetinde farklılıkların toplumun değerli bir parçası olduğu gerçeğine muhalif değildir. Bir de farklında olmanın olumsuz bir karşılığı olabilir. Bir farklılığın varlığı diğerleri için rahatsız edici olmasıyla varlığının yok edilmesine duyulan inanç arasındaki yelpazede farkında olmayı olumsuz kılar. Farklılığın tahammül edilebilir olduğu düşüncesi olumlu gibi görünse de olumsuz bir bakış açısını gösterir. Çünkü tahammül seviyesinin aşılması farkında olmayı olumsuz bir noktaya doğru sürükler. pushfn('ads'); Bu girişten sonra ülkemizin hem kimlik hem de kültürel olarak farklılığın nasıl değerlendirildiğine bakmakta fayda var. 19. yüzyıldaki siyasi tercih imparatorluğun kurtuluşunu Batılılaşmada, 20. yüzyıldaki siyasi tercih ise bağımsız olarak bu topraklarda tutunabilmeyi ulus devlet inşasında görmüştür. Bu iki yüzyıllık süreç Batılılaşmayı taklitçilikle, ulus devlet inşasını ise kimliğin merkezileşmesiyle çözmeye çalışmıştır. Neticede değişim ve homojenleşme üzerine oturan bu süreç farklılıkları hem kimlik olarak yok sayılmaya, hem de kültürel olarak dışlanmaya götürmüştür. Batı'da oluşan ulus devletler doğal bir sürecin ilerlemesi olduğu için farklılıkların yakınlaşması bu doğal sürecin bir parçası olmuştur. Devam ederek gerçekleşen değişim kültürel farklılaşmayı bir çatışma alanına çevirmemiştir. Bu yüzden Marx gibi düşünürler Batı'da çatışmayı kültürel farklılıklarda değil, sınıfsal farklılıklarda aramıştır. Buna rağmen Avrupa'daki işçi sınıfının refah seviyesindeki artışı ve sosyal devlet anlayışının gelişmesi sınıfsal çatışmayı derinleştirmemiştir. pushfn('ads'); Bu coğrafyanın çatışma ekseninin kimliğe dayalı ve kültürel olması