En Güzel Meyvemiz: Gençliğimiz I

Efendimiz (s.a.s.)"Yedi sınıf insan vardır ki hiçbir gölgenin olmadığı mahşer gününde Allah (c.c.) onları (kendi rahmeti ile) gölgeleyecektir. Bunlar:i- Hükmünde adil olan idareci, ii- gençliğini rabbine kulluk üzere geçirmiş olan genç, iii- kalbi mescidlerebağlı olan adam, iv- birbirlerini Allah için sevip, bu sevgilerinin tezahürü olarak Allah için bir araya gelip yine Allah için birbirinden ayrılan iki adam, v- makam mevki ve imkan sahibi olan bir kadın (gayrı meşru olarak) kendisini (şehvetini tatmin için) çağırdığında 'Ben Allah'tan korkarım!' deyip imtina eden kişi, vi- bir adamki infak eder ve yaptığı infakında sağ elinin verdiğini sol eli dahi bilmez kimseye gösteriş yapmadan gizlice infak etmekten kinaye, vii- Tenhâda Allah'ı anıp göz yaşı döken kişi."buyurdular.1 Bu hadis-i nebevide özellikle Efendimizin(s.a.s.) bahsettiği bu 7 sınıftan ikincisi olan 'Gençliğini rabbine kulluk üzere geçirmiş olan genç' üzerinden, çağımızdaki genç kardeşlerimize dair bazı hususlara temas etmek istiyoruz. Gençlik, insanın ömrünün en kıymetli ve en verimli çağıdır. Bu çağda kızı ile erkeği ile her birininkanı kaynar, delikanlıdırlar. Kanı deli aktığı için olsa gerek ne kadar zeki, ne kadar akıllı olsada, gerek hayat tecrübesi eksikliği, gerek ruhi olgunluğunun olmayışı, ilmi müktesebatının azlığı, farkında olsun veya olmasın, onları bir şekilde tehlikelere muhatap kılar. Onların kararlarında ve tercihlerinde çoğunlukla duyguları baskındır. Büyüklerinin tecrübe ettiklerini bir şekilde kendileri tecrübe etmek isterler. Bundan dolayı büyükleri her ne kadar zarar görmesinler, acı çekmesinler diye kötü tecrübe etmemelerini, bunun yerine söz dinlemelerini isteseler de, onlar bir şekilde bu acı zehri tatmak isterler. Bir yönü ile belki de bu doğal olandır; hayatın tabii akışında insan fıtratının tezahürüdür. Zira karşımızdakilerde birer insan; onların da duyguları, düşünceleri, bir şekilde (genç de olsalar) kendilerine özgü görüş ve düşünceleri var. Ama gelin görün ki hayat, insanların zannettikleri kadar masum, saf ve temiz değil. Onların bu (saf ve temiz duygularla da olsa) isteklerine aynı düzlemde karşılık vermez. Bazı tecrübelerin hiç istemeyecekleri, belki de telafisi mümkün olmayan sıkıntılı zor sonuçları onlara miras bırakması kuvvetle muhtemeldir. Zira bu çağ, yaşayanlarını egoist (benci), nihilist (hiççi) hümanist (insancı) feminist ve benzeri çağın kavramsal putlarının dokunulmaz kıldığı ve bu putların adeta yegane idealmişçesine pazarlandığı bir devirdir. Bizi biz eden değerler, doğrular pek de itibar görmemekte. Zira ümmetin yok edilmesinin, bu milletin tasmalanmasının, sömürülmesinin, Mankurtlaştırılmasının başka bir yolu yok. Kendi varoluşlarını İslam'ı bitirmeye ve İslam ümmetinincanveren soluğunu kesmeye adamış olan çağımızda, cellatlarımıza aşık olmamanın yegane ve tek yolu kendimizi bilmek, bulmak ve kendimiz olmaktan geçmektedir. Bundan başka çaremiz yoktur. Elbetteki bu çok da kolay olmayacak; ama bunun alternatifi olmadığı için illaki bunu gerçekleştirmeye memuruz. Bugün gençlerimize baktığımızda şahit olduğumuz, yavrularımızınbin bir türlü girdaplar arasında kendisine uzanacak bir ele, bir çıkış yoluna hasret gözlerimizin içine baktıklarıdır. Kendilerini dinleyen, anlayan, farkında olan, farklılıklarını bilen, bağırlarındaki enerjiyi makul ve meşru yollara kanalize edebilen ve buna göre kendilerine el uzatan büyükleri, çalışmaları, çareleri beklemekteler. Onun için zorunlu olarak girdiğimiz bu hayat yolunda, hayatımızın semeresi olan ve geleceğimiz, umudumuz olan nesillerimizi önemsemek, onlarla ilişkide doğru yolu bulmak ve onların ellerinden tutarak kendi irade ve istekleri ile olması gerekene yol almalarına yardımcı olmaktan başka yolumuzun olmadığını bilmemiz gerek. Bunun içinde yavrularımızla bir ortak yol bulmak, bir akl-ı selimin gereğine varmak, istişare ve tecrübelerden istifade edecekleri bir zemini onlara sunmak,onların öncelendiği, önde oldukları bir vasatta onlara rehberlik ve örnekliğimizi ortaya koymamız kaçınılmazdır. Bunun için öncelikle gençlerimizgençliğimizi önemsemek, uğruna yaşamaya değer bir değer ve kıymet olduğunu kanıksamak düşüncesini sinelerimizde kesin bir hakikat olarak kabul etmekten başlamalıyız. Onlarla olan tüm ilişkilerimizde, konuşma ve davranışlarımızda, onları motive eden, önemsendiklerini anımsatan, değerli ve kıymetli olduklarını ama bu kıymetlerini kendi değer ve doğrularımızdan aldıklarını hissettirecek bir ilişki biçimi geliştirmeliyiz. Bununla beraber bu çağın çocuklarının aslında çok zeki, akıllı ve potansiyelli olduklarını göz ardı etmeden, pergelin sabit ayağını İslami veimani hakikatlere koymakla beraber, kendi zamanımızın ölçülerinden, yöntemlerinden öteye, onların anladıkları bir metot ve yöntem ile onlarla muhatap olmalıyız. Hz.Ali'ye(k.v.) nispet edilen bir vecizede "Çocuklarınızı kendi yaşadıkları zamana göre yetiştirin" buyurulmakta. Yani çocukla aramızdaki ortalama 20-25 yaş gibi bir farkı dahi gözeterek 20-25 yıl öncesinin doğru ve yöntemleri ile değilde,onların içinde bulundukları günün gerçeklerine uygun yetiştirilmelerini ve öyle davranılmasını tavsiye etmektedir. Unutmamamız gereken çok önemli bir hakikat de, şeytan bile iğva(saptırma)larında on, on beş yıl önceki metot, usul ve yöntemleri kullanmamakta. Bu değişim ve gelişime ayak uydurmadığımız müddetçe kaybeden olacağımız aşikardır. Onun için bu zamanın gençlerine dair en büyük eksik ve açıklarımızdan biri onları dinleme, fikirdüşünce ve görüşlerine değer verdiğimizi hissettirme noktasıdır. Gençleriçocuklarımızı dinlerken baştan savar gibi değil, bilakis büyük ve değerli bir insanı dinlercesine kulak vermeliyiz. Bununla