Dil yarası

İnsan hayatında bazı şeyler vardır ki hayati öneme sahip olduğu halde, maalesef kişi bunun pek de farkında değildir. Mesela ebeveynler Onlar, varlıkları ile çocuklarına büyük bir bereket kaynağı ve güven duyacakları koca birer dağdır. Ama gelin görün ki, insani olabilecek bir takım sorun ve sorumluluklardan dolayı insanlar bunları adeta yük gibi görür. Yine eşlere dair Allah tealanın "Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz." buyruğu ile eşlerin birbirlerini adeta elbisenin bedeni örttüğü gibi örttüklerini ve koruyup kolladıklarını haber verdiği halde, maalesef hayatın doğal akışı içindeki birtakım hadiseler sebebi ile birbirlerini yük gibi görürler. Küçücük bir iğne, kıymetsiz ve küçük bir şeydir ama denizde ayağına kramp giren kişi açısından hayatını kurtarmaya vesile olacak neredeyse tek şeydir. Yine insanın organları arasında da özellikle dil, insanı abad da berbat da etme, vezir de rezil de edebilme kabiliyet ve potansiyeline sahip olduğu halde, bu hassasiyeti pek dikkate alınmaz ve ihmal edilir. Bu yazımızda özellikle bu dil meselesi üzerinde biraz durmak isteriz. Unutmamak gerek ki, her zamanın, çağın, toplumun, kültürün, meşrebin ve ilmin kendine özgü bir dili, ıstılahı ve kavramları vardır. Özellikle içinde yaşadığımız modern çağ, karakteristik özelliğinin bir yansıması olarak geleneksel sahih kavramların, değerlerin bir şekilde içini boşaltmış ve kendine özgü olanı onun yerine ikame etmiştir. Unutmamak gerek ki dil bir toplumun, milletin ve medeniyetin aynasıdır. Toplumların, milletlerin hatta medeniyetlerin seviyesini ve derinliğini sahip oldukları dil seviyesi ortaya koyar. Bundan dolayı 'kamus namustur' demişlerdir. Pek önemsenmemesine rağmen hayatiyet arz eden dilin, dilden sadır olan kelimeler ve kavramların ehemmiyetine dair "Kelimelerinize dikkat edin, kavramlarınız onlardan oluşur. Kavramlarınıza dikkat edin düşüncelerinizi onlar belirler. Düşüncelerinize dikkat edin imanınıza etki eder." demişlerdir. Değdiği her şeye bir şekilde kendi rengini ve tarzını katan modern çağın da bu bağlamda kendine özgü bir dili var. Bu dil özellikle Müslüman dünya görüşü açısından çok da onaylanır bir dil değildir. Bugün sosyal iletişim araçlarına, bilgi ve haber kanallarına baktığımızda, maalesef neredeyse tümüne yakınında çağın yaygın tarzı olan olumsuz bir dil ve yaklaşım sergilenmektedir. En olumsuz olaylar flaş haber olur, birbirlerine söylem ve uyarılarında olumsuz olan tarz ve cümleler öncelenir bir duruma gelmiştir. İslami anlamda bilinç ve şuurdan mahrum kalan Müslümanlarda da benzer bir durumun hâkim olduğu bir vakıa. En basitinden 'Sana bunu yapmak, söylemek, böyle durmak yakışır!' şeklinde bir yaklaşım yerine 'Sen neden bunu yapıyor, söylüyor, burada duruyorsun' tarzında itham edici bir dil kullanılmakta. Malum olduğu üzere iman ve İslam, soyut birer kavramdır. Bunların ne oldukları, nasıl tecrübe edildikleri, onlara aidiyetlerini ifade eden kişilerin ameleylemlerinde tebellür eder. Bu hakikat nazarı ile baktığımızda, Müslümanım diyen kişilerde bu tasvip edilmeyen dilin arka planındaki temel sebep, Müslümanların ağızlarından çıkan şeylerin de tıpkı diğer organlarından sadır olan amel ve eylemler gibi muhasebe edilecekleri fiillerden olduğunun farkında ve şuurunda olmamalarıdır. Halbuki cenab-ı hak "İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın." ayet-i celilesi ve "Yoksa onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar Hayır öyle değil, yanlarındaki elçilerimiz (melekler) yazmaktadırlar." haber-i ilahilerinde açıkça her bir söylediklerinin ve yaptıklarının daima kayıt altına alındığını haber vermekte. Diğer bir ayet-i celile de ise "Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz." buyurarak ne tür konuşmalarda hayır ve faydanın olacağını haber vermektedir. Benzer şekilde dile dair Efendimizin (s.a.s.) nebevi duruşundan ve yaklaşımından birkaç hadis-i nebeviyeye de bakmakta fayda var. Bu bağlamda Ebu Hureyre (r.a.) Efendimizin (s.a.s.) "Kişinin malayaniyi (dünya ve ahiretine fayda vermeyen şeyleri) terk etmesi İslam'ının güzelliğindendir." buyurduğunu bildirmektedir. Ulema buradaki malayaniyi terk etme bağlamında kastedilenin dili faydasız şeylerden alıkoymak olduğunu söylemektedir. Yine Efendimizin (s.a.s.) "Müslüman