Urfa'ya neden gidilir

Şanlıurfa'ya tekrar tekrar gitmek için o kadar çok neden var ki. En başta geçmişe yapılan yolculuklar yüzünden.

Süryani, Yahudi, Yunan, Bizans, Müslüman Arap, Türk gibi farklı etnik ve dini grupların kurduğu devletlere ev sahipliği yapan Urfa'nın tarihi, çevresinde hüküm süren uygarlıkların kalıntılarının her biri çok önemli ve değerli.
Görülmesi gereken yerler listesinin ilk sırasında da kentin 12 kilometre dışında, geçmişinin 12 bin yıl öncesine dayanan dünyanın en eski tapınağı, bu zamana dek bildiğimiz birçok şeyi alt üst eden, tarım ve hayvancılığın başladığı Göbeklitepe var. Tarihin sıfır noktası denmesi boşuna değil.
Ardından Pagan inanışının en önemli merkezleri arasında olan, Babil, Hitit, Asur tabletlerinde adından sık sık söz edilen, dünyanın en eski yapılarının bulunduğu Harran Antik Kenti geliyor.
Tarihteki en bilinen adıyla Rumkale bugünkü adıyla Halfeti'nin Atatürk Barajı'nın suları altında kalan eski yerleşim yeri de sadece Türkiye'nin değil bana göre dünyanın mutlaka görülmesi gereken yerleri arasında.
Kentin merkezindeki gerçeklerle efsanelerin birbirine karıştığı mistik Balıklıgöl ve Pagan inanışına göre ölüm sonrasında başka bir evrende uyanacaklarına inanıldığı için insanların değerli eşyalarıyla gömüldüğü Kızılkoyun Edessa Nekropolü'ndeki kaya mezarlar, rölyefler duvar yazıları ve mozaikler de öyle.
Üç gün boyunca bize eşlik eden yerel rehberlerimiz Halit Ayğat ve Mehmet Can içselleştirdikleri anlatımlarıyla gezimizi farklı bir boyut kattı, bizi mistik yolculuklara çıkarttı.
'Urfa'ya gelen ağlar, giden ağlar' diye bir söz vardır, gelenin neden ağladığını bilemem ama insan bu uygarlığın beşiği toprakların merkezindeki kentten ayrılırken gerçekten hüzünleniyor. Daha ayrılmadan yeniden gelme planları yapıyor.
Urfa'ya ilk kez sekiz yıl kadar önce gelmiştim sonra da kısa seyahatlerim oldu ama bu kez kenti daha bakımlı ve düzenli buldum.
Otellerin sayısı ve kalitesi, hijyen kuralları iyileştirilmiş restoran sayısı artırılır, Urfa Mutfağı 'Sıra gecesi' mezesi olmaktan kurtulursa Urfa'nın hem ülke içi hem de uluslararası turizmin cazibe merkezi olmaması için hiçbir neden yok...

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

TÜRÜNÜN EN LÜKS OTELİ

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Bu kez Şanlıurfa'da daha önce yurt içi ama özellikle yurt dışında birçok kez konakladığım Hilton DoubleTree'de kaldım.
Ve mimarisinden tasarımına, dekorasyonundan kullanılan malzemelere standardına muadillerinden üstün olmasına, hatta birçok Hilton'dan bile lüks olmasına sevindim.
Bu düşüncemi Genel Müdür Fatih Günkent, Bölge Pazarlama ve İletişim Direktörü Merve Seçkin ve Ticari Müdür Seda Rastgeldi ile paylaştığımda sadece Urfa'nın değil, dünya genelinde türünün en lüks otellerinden biri olduğunu söylediler.
Mart ayında açılan tesis, işini çok iyi yapan ekibiyle hiç kuşkum yok bölge turizmine de büyük bir artı değer katacak. Vimsa Grubu bu yatırımından dolayı kutlamak gerek. Umarım sayıları artar.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı


Çünkü sanat, tarih, arkeoloji ve gastronomi kültürü ağırlıklı seyahat edenlerin beklentileri arasında sade lüks dediğimiz konfor da var. Otelin spor salonu, yüzme havuzu, hamamı, saunası ve masajıyla spası da Türkiye'deki birçok beş yıldızlı lüks kategorideki otelden daha iyi.
Yeme-içmede de farklı bir yapılanmaya, daha doğrusu BigChefs ile iş birliğine gidilmiş. BigChefs, otelin restoranı olarak hizmet veriyor. Ancak zincirin tüm şubelerinde olan menüsünün yanı sıra Urfa mutfağının önde gelen lezzetlerinin yer aldığı ikinci bir menüsü daha var.
Otelin 'Executive Chef'liğini Mehmet Günder üstlenmiş. Urfalı olan Mehmet Ferhat Yıldırım ise mutfak şefi olarak görev yapıyor ve yöre yemekleri de onun yönetiminde çıkıyor.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı


İki menüyü de deneyimle fırsatım oldu. İkisi de çok çok başarıydı. Gördüğüm kadarıyla kentliler restoranın müdavimi olmuş. Urfa fıstıklı içli köfte, ağzı yamuk, ağzı açık, etli kuru patlıcan dolması ve Urfa kebap çok başarılıydı. Ama özellikle pazılı, bulgur köfteli, kuzu etli, nohutlu ve börülceli boraninin tadı hâlâ damağımda...