Alaçatı yaza hazırlanıyor

Yaz mevsimiyle özdeşleştirilen yerlere kışın, ilkbaharın başlangıcında ya da sonbaharda gitmeyi, sokaklarında dolaşmayı, hafiften üşümeyi, o boş ve terk edilmiş hallerini her zaman sevdim. Yerleşikler nasıl vakit geçirir, tüm yıl açık restoranlar nasıl ayakta kalır gibi detayları hep merak ederim...Geçen hafta sonu Alaçatı'daydım. İzmir'de uzun yıllar yaşadığım için çok iyi bilirim, soğuğu insanın içini titretir. Bu kez de rüzgâra karşı devam eden inşaatlar, yol yapımı arasında zıplayarak, atlayarak yürüyüşler yaptım, Köşe Kahve'de kahvemi içtim, Beşir Baba ile sohbet ettik. Bana son haberleri, olan biteni anlattı.Alaçatı esnafı dört gözle Ramazan Bayramı'ndan itibaren sezonun açılmasını bekliyor haklı olarak.Ama umarız bu kez belediye, sivil toplum ve müzikli mekân sahipleri ortak bir paydada buluşur, eğlencenin gürültüye dönüşmesi, rahatsızlık verecek boyutlara çıkması problem olmaktan çıkar. Alaçatı'yı mimarisiyle, yaşamıyla Alaçatı yapan kimliği korunur. Herkesin mutlu olacağı bir yaz geçirilir. Alaçatı'ya yakıştığını düşündüğüm Tasting Alaçatı'nın dördüncüsü de bu yıl 27-29 Mayıs tarihleri arasında "Toprağı Koru" başlığıyla yapılıyor. Fırsatınız olursa kaçırmayın. Konu da Alaçatı da önemli. Zaten İzmir GastroFest de geçen ekimde "Geleceğe Miras: Yaşayan Toprak" temasını işlemişti. Sadece ülkemizin değil dünyanın geleceği olan bu konunun gündemde tutulması isabetli olmuş. Ukrayna'daki savaş, Rusya'ya uygulanan yaptırımlar toprağın önemini hepimize daha çok anlatacağa benzer. Tahıl ve tarım ürünlerinin arzında şimdiden çok ciddi sıkıntılar yaşanmaya başladı bile...GELDİM GÖRDÜM SEVDİMAlaçatı ruhunu en iyi yansıtan otellerden olan Alavya'nın bahçesinde geçtiğimiz yaz açılan Amavi'ye de ancak geçen hafta gitme fırsatı buldum. Sadece yemek yemedim, şefiyle pazar alışverişine çıktım, işletmecisiyle restoranın felsefesi hakkında sohbetler yaptım, yeni hazırladıkları menüyü deneyimledim. Amavi, Latincede 'sevdim' anlamına geliyormuş. 'Veni Vidi Vici' sözüne atıfla Veni Vidi Amavi demişler. Ege ve Akdeniz ağırlıklı mevsimsellik ve yerellik ilkelerine önem verdikleri, odun ateşi, kömür ızgara ve ağır ateşte pişen yemeklerin yer aldığı bir mutfak kurgulamışlar. Amavi deniz ürünleri ağırlıklı bir restoran ama birkaç et yemeği de yer alıyor.Mutfağın başında Can Aras var. Aras'ın başarısında tabii ki yeteneği, ürüne, gıdaya saygılı bakışının payı büyük ama ekip çalışmasına verdiği önem de onu farklı yapıyor. Sağ kolu yani mutfak şefi ise uzun yıllardır birlikte çalıştıkları Müge Çalışkan. Mutfak anlayışlarını da "Yemekten keyif aldığımız şeyleri farklı tekniklerle pişiriyoruz. Bizim için önemli olan misafirlerimizin çok lezzetli ürünler yemesi ve günün sonunda hoş bir deneyim yaşamaları" diyerek en iyi kendisi anlatıyor.Menüde klasik bir balık restoranından beklenen lakerdadan taramaya, ot kavurmadan deniz ürünlü güvece, ızgara deniz ürünlerinden tava balıklara ne isterseniz var. Ancak yeni tatlar, deneyimler peşindeyseniz hamsi turşusu isli midye, isli sardalye, midyeli soğan dolması, dry-agedkuru dinlendirilmiş balık gibi şef dokunuşlu çeşitleri deneyin derim. Bir sanat yapıtı gibi önünüze gelen, konukların menüde yer alan 'moules mariniere' tabağını patates kızartmasıyla klasik bir şekilde istemesinden doğan isli midye, şefin yaratıcılık ve farklı bir şey tasarlama dürtüsünü tam anlamıyla anlatan bir tabak. Bir gün ekiple iklim değişikliği hakkında konuşup plastik atıklardan söz ederken aklına birden patatesi şeffaf bir cam haline getirip plastik pet şişeye benzetmek gelmiş. Denizi temizleyen bir canlı olan midyeyi de isleyerek kullanmış. Altta aioli soslu isli midye, şeffaf patates üstünde siyah kirli bir görüntü vermesi için serpilen kuzu göbeği mantarı tozuyla hikayesi olan ama lezzeti de damakta iz bırakan bir tabak ortaya çıkmış.Sade, şık bir anlayışla tasarlanmış restoranın işletmeci ortağı Mert Mert ve müşteri ilişkilerinden sorumlu Çağrı Doğuş başta olmak üzere tüm restoran ekibi çok