Bediüzzaman ve Nadir Baysal

1939 yılında ağır vergi yüküne ve şapkaya muhalefet gerekçesiyle, Mutki ilçesinin dört köyünde ikamet eden Buban Aşireti mensubu 1700 kişi; Edirne, Bursa, Çanakkale, Balıkesir, İzmir, Aydın, Kırıkkale, Samsun ve Kastamonu'ya sürgüne gönderilir. Her aile, farklı illerin ve farklı köylerine gönderilir.Nadir Baysal'ın ailesi Kastamonu'ya sürgüne gönderildiğinde o daha on üç yaşındaydı. Ailesi burada ilk olarak Bediüzzaman'ın talebesi Çaycı Emin ile tanışır. Çaycı Emin bu aileye kira ödemeden dokuz yıl kalacakları bir ev bulur. Nadir Baysal, daha sonra Çaycı Emin'in çay ocağında çırak olarak çalışır. Nadir Baysal, Bediüzzaman'la tanıştıktan sonra sık sık onun evine gider, ufak tefek işlerini görür. Kimse ondan şüphelenmediği için Bediüzzaman'ın mektuplarını postaya da o verir. Ayrıca şehir dışından Bediüzzaman'ı ziyarete gelenleri karakola görünmemek için mahalle aralarından dolaştırır, Topçu Camii yolundan evine getirir. Nadir Baysal, çocuk olmasına rağmen ailesinin geçimine katkı sunmak için canını dişine takarak çeşitli işlerde çalışırdı. Bu sebeple çocukluğunu hiç yaşayamadı. En çok yaptığı işlerin başında çeşmeden evlere ücret karşılığı su taşımak gelirdi. En iyi müşterisi ise Kastamonu'ya sürgüne gelen Fahri Enis adında maddi durumu iyi olan biriydi. Suyu taşıdığı çeşme; Bediüzzaman'ın evinden 100-150 metre, Fahri Beyin evinden den ise 2-3 km uzaklıkta idi. Nadir Baysal suyu rahat taşıyabilmek için bir ağacın iki ucuna taktığı iki tenekeyi su ile doldurup omzumda taşırdı. Fahri Bey'in evine her su götürüşünde Bediüzzaman'ın evinin önüne gelince gözü sürekli pencerede olurdu. Pencerenin önüne geldiğinde Bediüzzaman başını pencereden uzatır onun halini hatırını sorardı. Nadir Baysal'ın ifadesine göre çocuk yaşta tenekelerle su taşımasına Bediüzzaman çok üzülürmüş. Nadir Baysal, Bediüzzaman'ı şöyle anlatır: "Bediüzzaman Kastamonu'da olduğu müddetçe daima evde kalırdı. Yalnız Cuma veya Pazar günleri Kastamonu'nun kuzeybatısına düşen Karaçamlığa doğru gezmeye giderdi. Bu âdetini hemen hemen her hafta tekrar ederdi. Giyinişi sade idi. Bezden bir gömlek, şaldan bir pantolon giyerdi. Nuranî ve buğday rengi bir siması vardı. Ona baktığında sanki kalbine huzur, şefkat ve merhamet akardı. İkamet ettiği evi araba pazarı civarında, karakolun karşısındaydı. İki katlı evinin alt katı odunluktu. Evine korkuluksuz ahşap merdivenlerden çıkılırdı. Bediüzzaman'a yakın biri olduğundan dış kapının nasıl açıldığını bilirdim. Kapıyı çalmadan içeri girer işlerini görürdüm. Bediüzzaman'ın odası tahminen dokuz metrekare büyüklüğünde idi. Yerde