Yolcudur yozdaş, çalmadan durmaz!

Talan girdabında içi boşaltılmış bir fındık kabuğu gibi yalpalayan Mikronezya'da işler, yolsuzlar için bile iyi gitmiyordu. Hammadde krizinden bir türlü çıkamayan Merkez Pastanesi, bitter çikolata yokluğunda pastalara "beyaz çikolata" diye atık kakaoyağı basıyordu. Ancak bitter karşılığı olmayan o kadar çok kakaoayağı basmak zorundaydı ki Mikronezya MP'si bir süre sonra "beyaz çikolata"nın maliyetini bile karşılayamaz oldu. İktidardaki Yol Partisi'nin en sadık yoldaşları, içini birlikte boşalttıkları fındık kadar Mikronezya teknesinin batmakta olduğunu anlamış; ufak ufak tüymeye başlamışlardı. Ama ulu çoban Muktedir Makropiç'in kaçabileceği bir yer yoktu. Karşılıksız beyaz çikolata yerine mutlaka bitter bulması gerekiyor; bunun için de yoldaşlarından ağzı laf yapan bir yozdaşı, tüyme olasılığını bile bile kakao diyarı Londra'ya göndermesi gerekiyordu. En iri yozdaşı, elbette ki taahhüt paydaşı Şeş'lerden en çok ihale verdiği Cenabet Cenginzki'ydi. Onun tüymesini göze alamazdı, yanından ayırmıyordu. Üç numaralı paydaş Neci Kolovski'ye de güvenmiyordu ama İngilizce bilen tek Şeş'li olarak Londra'ya gidip bitter bulmakla onu görevlendirdi. Ne olur ne olmaz, gemiye binmeden önce üstünün aranmasını da emretti.Neci Kolovski, sahil gümrüğüne küçük bir bavul ve iki koluyla ancak kucaklayabildiği kocaman, siyah bir büstle geldi. Bavulda bir şey bulamayan memurlar, büstü gösterip: "Bu ne" diye sordular. Kolovski, hışımla çıkıştı: "Bu ne değil, bu kim demelisiniz! Ulu çobanımız Muktedir Makropiç'e günlük tekmil verebilmek, saygılarımı sunabilmek için büstünü yanımda götürüyorum. Bir diyeceğiniz var mı"Makropiç'in adını duyunca hazır ola geçen gümrük memurlarının elbette ki bir diyeceği olamazdı. Mikronezya'nın üçüncü büyük ihalecisi Neci Kolovski, uzun ama keyifli bir gemi yolculuğundan sonra Londra'ya vardı. İngiliz gümrük memurları bavulu aradıktan sonra, kucağındaki büstü gösterip: "Bu ne" diye sordular. Neci Kolovski'nin