Kumpastan nasıl kurtuldum

Bugün sizinle şimdiye dek yalnızca yakınlarıma anlatıp hiç yazmadığım bir anımı, beni Ergenekon kumpasından koruyan "etik" inadımı paylaşacağım.

2006 yılı, mart ayıydı. Vatan gazetesinde yazıyordum.

İKÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi, değerli Prof. Dr. Nükhet Güz'ün dekanlığında üç yıldan beri tüm üniversitelerden öğrenci oylarıyla seçilen "Türkiye'nin en yürekli kadınları"nı ödüllendiriyordu. Çok sayıda üst düzey davetlinin katıldığı ödül törenine medyanın ilgisi büyüktü.

Gazetecilik dalında üç yıl üst üste layık görüldüğüm bu anlamlı ödülü almak için kürsüye çıktığımda kısa bir konuşma yaptım.

EŞİTLİK DEMEK İSTERKEN

Atatürk'ün kadın haklarına ilişkin "Yarısı geri bırakılan bir toplum ilerleyemez" sözünden yola çıkarak örnekler verdim. "Toplumu yarısı kadın, yarısı erkek bir gövde olarak düşünürsek sağ yanı inmeli bir vücudun sol yanıyla her şeyi yapabilmesi beklenemez. Tek gözü gören bir insanın görüş açısı elbette sınırlıdır..." derken birden aklıma yakından tanımak onuruna eriştiğim Yaşar Kemal'in gören tek gözüyle, iki gözle bakanlardan çok daha başarılı, bir edebiyat devi olduğu geldi. Onun yeteneği savımı çürütüyordu, gülümseyerek "Elbette Yaşar Kemal hariç!" dedim.

ANLAMAZ UYDURUR

Dakikalar geçti, tam "Kadınlara kusurlarını hoşgören eril bir saygı değil, eşit zekâ, eşit hak, eşit güç saygısı istiyoruz" diyordum ki ön sıralardan bir adam, afır tafır yerinden kalktı ve "Protesto ediyorum!" diye bağırıp salondan çıktı. Peşinden de maiyeti seğirtti.

Kim olduğunu bilmediğim gibi, neyi protesto ettiğini de anlamamıştım.

Salon karıştı tabii. Tören kısa kesildi, dışarı çıkınca habercilerle burun buruna geldim.

Meğer sözlerimi protesto eden (zamanın) İÜ Rektörü Mesut Parlak'mış! Yazıklar olsunmuş, teessüf edermiş, Yaşar Kemal'e hakaret etmişmişim.

Zatın yersiz ve haksız ithamına o kadar öfkelenmiştim ki ben de kameralara karşı kendisinin algı aczini, zekâsına yönelik ağır bir kuşku ifadesiyle dile getirdim.

VİCDAN KOLLAR, ETİK KORUR

Bir süre sonra tebligat geldi: Mesut Parlak bana bu ifade yüzünden dava açıyordu. Uzun yıllardır görmediğim arkadaşım T., telefon etti.

"Mineciğim, İÜ'de güvendiğim bir akademisyen de Mesut Parlak'la mahkemelik olmuş, elinde müthiş bilgiler var, seninle konuşmak istiyor. Ben bir göz attım, o bilgilerle davada Parlak'ı ezer geçersin, sizi buluşturayım mı" diye sordu.

Dava açtı diye üst düzey bir akademisyen hakkında astı bir akademisyenle oturup dedikodu yapmak hiç etik değildi, duruşuma uymazdı.

"Mesut Parlak'ı mahkemede yenmek için kimsenin yardım ve bilgisine ihtiyacım yok" deyip reddettim. Doçent doktorun adını bile sormamıştım, o kadar ilgisizdim.

TERS TEPEN ISRAR

Bir hafta sonra T. yine telefon etti, Mesut Parlak'la mahkemelik olan doçent doktorla illaki buluşmamı istiyordu. Yine reddettim, yine aradı, kısa aralıklarla yokluyordu. Sonunda tepem attı, azarladım. Aramayı kesti.

Danıştay'a silahlı saldırı düzenlenmiş, emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin azmettirici olarak tutuklanmıştı. 2007 başında sevgili Hrant Dink öldürüldü, Genelkurmay provokatif bir e-muhtıra verdi... Acayip işler oluyor ancak adını koyamıyorduk.