Zeytinliklerin yasını tutmak

İstanbul'da çocukluğum ile günümüz coğrafyası çok değişti. Bağlar, bostanlar şehir peyzajından silindi gitti. Üzerinde pırasa, ıspanak, lahana yetiştirilen verimli topraklar. Devasa meyvelikler. Çilek tarlaları. Bayrampaşa'nın enginarları. Topkapı'nın marul ve rokaları. O güzelim şehrin peyzajına yeşil zümrütler olarak renk katan, Bağlar, bahçeler. Konut tacirlerinin azgın iştihasından yakalarını kurtaramayıp kendilerini kurbanlık koyun olarak kesimhanede buldular. Anadolu'ya da olan oldu. Ne buğday tarlalarını bıraktılar. Ne Ege'nin verimli ovalarını. O azgın iştiha, bütün bir yıl kapalı kalıp senede ancak 10 gün gidilebilen yazlıklar için altın ovaları kurban etti. Yoksul sayılabilen doğu da yakasını kurtaramadı insan şımarıklığından. Başı karlı dağlara değin lüks siteler dikildi. Şehrin rüzgârına, yağmuruna, güneşine bile kota koydular. pushfn('ads'); Hububat ambarı arazilere toplumun yüzde biri olan zenginlerin akılsızca servet gösterişçiliği olan villaları için verimli topraklar hunharca katledildi. Yozgat'ta adım başı inşaat. Tek geçim şeklimiz. İş makineleri, o güzelim dağların başını tıraş edip apartmanları diktiler. Hangi şehrimiz yakasını kurtarabildi ki beton yığınından. Akıl almaz bir cehaletle, tarımdan yüz çevirip betonun kazancına göz dikenler hiç bilemedi. Taş yenmez ki. Şimdi bakıyorum da İstanbul'un eski gecekonduları bile kimliksiz apartmanlardan çok daha onurlu. Küçük bahçelerindeki birkaç meyve ağacı, son asma çardağı ve maydanoz nane dikilen el kadar toprağı ile çok daha huzurlu idiler. En büyük zenginliğimiz olan zeytinlerimizin de boyunlarını vurma projeleri hazırlanmakta.