Dudullu'daki korku filmi

Son zamanlarda her hafta sonu Dudullu'ya gitmekteyim. Görev yeri bir Anadolu şehri olan kızımın geldiği otobüsü beklerim. Sonra evimize dönerken her seferinde ailemizi üzen o hazin manzara. Yazsa mevsim henüz hava karardığında. Kışsa eğer erken inen akşamın hemen peşinden. Nizami birlikler gibi her sokağın başında konuşlanmış kadınların duruşlarından, yaptıkları işlerden büyük üzüntü duyarım. Yazın hadi hava sıcak, kışın soğuğunda kısa etekleri ile her geçen arabaya seğirten, yaptıkları sevimsiz işçilik için müşteri bekleyen, onlarla hararetle pazarlık eden bu kadınlara değil, Onları o hallere düşürenlere kızarım. Muhtemelen devletin haberi var. Çünkü bu kadar uluorta. Mahalle aralarında kalabalıklar halinde müşteri beklemelerini polislerin görmemesi imkânsız. Dahası legal oldukları çok aşikâr. Büyük ihtimalle vergilerini de ödemekteler. Gidip sağlık kontrolünden de geçmekteler. Aşıları da tamdır. Fakat bende bıraktığı o manevi işkence. O katmerli huzursuzluk. O hanımefendilerin evlerinin salonunda çocukları ile çay içmeleri, Ya da çalışma odalarında kitap okumaları gerekirken. Bu kış soğuğunda sokaklarda olmaları, En kötü işten ekmeklerini kazanmaları yüreğime kor alev oldu. Bir grubun yanında arabayı yavaşlattım, iki üç kelime olsun konuşayım, "yapmayın çocuklar, size de yazık, ailenize de, topluma da" diyeyim dedim. Başka bir grupla pazarlık ediyorlardı. O grup da daha ergen, küçük çocuklardı. Arabadan indiğimde çocuklarım, "Anne karışma bak, bunlarda savunma silahları, bıçak da vardır" dediler. Umurumda olmadı. Yüreğimi tuta tuta, bu kez o küçük ergenleri