Anadolu'nun bin sesi

Her mevsim, doğayı çekip çevirmekte, yeni rötuşlar atmakta. Aylara göre hazırlanması tabiatın. Mayıs'ın görkemi. Anadolu gelin olmuş, yemyeşil yamaçlar arasında, Yol almak mümkün değil. Ya bir çeşme başında durup bakmaya doyamayış. Ya süzülen bir ibibik kuşun peşinde savruluş. Küçük dağların, tepelerin terennüm ettiği ezgileri dinlemeden ayrılamayış. Gelincik mevsimi. Kırmızı ile yeşil buluşmuş tarla kenarlarında. İğdeler olanca albenisiyle doğanın makyajını kendi elleriyle yapmakta. İlle de toprağın sanatkârları. Çiftçilerimiz. Kutlu emekçiler. Kamyon kasalarında yanlarında çocukları çapa yapmaya giden başları çatkılı kadınlar. Ya da bir mola yerinde lüks tesislerin müşterilerini rahatsız etmeyecek en uzak noktada bir duvar gölgesinde kendilerini almaya gelecek patronun şoförünü beklemekteler. pushfn('ads'); Elleri çalı yırtığı, nasır, yara bere içerisinde soğuk ayazda beton üzerinde çoluk çocuk oturmaktalar. Kundaklı bebek bile ailesi yanında konum almış. Bir ağaç dalına bağlanacak ip salıncakta uyutulacak, öğle yemeği için çıkın açılacak, ailesinin kendisine verdiği ekmeği kemirecek. Dördünde beşinde çocuklar. Tarlaların taşını, çakılını, molozunu, ayrık otlarını toplayacak. Fidelerin köklerine inen her çapa, annelerinin kollarını ağrıtsa da onlara rızık olacak, üst başlarına giysi alınacak. Askerliği gelmiş delikanlının ailesine ödenecek şükranın meydan yeridir o tarla. Traktörünün başında her bir kenarını dönerken umut yüreğinde dolu dolu olsa da. Seneye buraları görememek ihtimal dâhilindedir. Hain bir kurşun kendisini hedef aldığında, şu gölgesi toprağa vurmuş anne babası, kardeşleri gibi yurdunu yuvasını, köyünü toprağını da son görüşü gibi bakmaktadır. Uzun uzun karşıdaki