Zalimin cezasının geciktirilmesi

Zalimlerle mücadele etmek şereftir, kahramanlıktır.İnsanlık tarihi bu şerefli mücadelenin örnekleriyle doludur. Dinimizde, zulme karşı direnişin çok büyük değeri ve sınırsız mükâfatı vardır. Zalim hükümdara karşı hakikatı haykırmak, büyük bir cihattır. Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde adalet övülmüş, zulüm şiddetle yerilmiştir. Zalimlere karşı ürkek ve sessiz kalmak, zulmün umuma mal olmasına sebep olur ki, bu da umumi musibetlerin ve belaların celbine sebep olur. Bediüzzaman, bir hadis-i şerifi şu şekilde naklediyor: "Hattâ deniz dibindeki balıklar dahi günahkâr ve zâlimlerden şekvâ ediyorlar ki, 'onların yüzünden yağmur kesilir, hattâ bizim de nafakamız azalır' derler." Zillete düşmemek ve zulme rıza göstermemek şartıyla mazlumların safında kalmak, daha açık bir ifadeyle zulmedenlerden olmaktansa, zulme uğrayanlardan olmak daha ehven olsa gerektir. Cehennem azabına düşmek mi, yoksa dünyada zalimlerin geçici ateşinde yanmak mı Aslında insan olarak her ikisinden de Allah'a sığınmak gerek. Zulmedenlerden sayılmaktan korktuğumuz kadar, zulme uğramaktan da korkmamız ve sakınmamız lazım. İnsanlık âlemine hem manevî, hem maddî alanda örnek ve model olan Peygamberler, insanlık adına en büyük vazifeyi omuzlarında taşımışlar, insan ve kul olmanın gereğini en mükemmel bir düzeyde ifa etmişlerdir. Vahye ve peygamber tebliğlerine muhatap olan diğer insanlarda ise, kabul ve inkâr zemininde ve vazifeyi ifa noktasında alabildiğine dereceler meydana gelmiştir. İmanın ve kabulün dereceleri olduğu gibi, inkârın ve zulmün de dereceleri vardır. Küfrün her çeşidi zulümdür, ama her zulüm küfür değildir. Diğer bir ifadeyle her kâfir zalimdir ama, her zalim kâfir değildir. Zalimlerden sayılmak, zalimlerin safında yer almak tehlikesi, müslüman için de geçerlidir. Hatta insan bazen kendi kendisine de zulmetmiş olur. Bilirsiniz, Yunus Aleyhisselam bile, balığın karnında Rabb-ı Rahimine niyazda bulunurken, "...Gerçekten ben kendine