Manevî ve fikrî köprüler

Tarihî eserler arasında köprülerin önemli bir yeri vardır.Savaş ve barış ortamlarında köprülerin rolü büyük olmuştur. Savaşı kazandıran veya kaybettiren bir çok köprü, tarihî savaş filmlerinin en heyecanlı sahnelerine malzeme olmuşlardır. Bizim; Risale-i Nur'dan ders alarak inşasına çalıştığımız köprüleri; günübirlik siyasî çalkantıların zebunu olanlar, varsınlar görmezlikten gelsinler. Bu köprülerin üstünden geçmeye varsınlar tenezzül etmesinler! Bir gün, bu fikir köprülerinin nasıl AB ülkeleri arasındaki köprülere, nasıl İslâm ülkeleri arasındaki köprülere dönüştüğünü onlar da göreceklerdir. O zaman da köprülerin altından çok sular geçmiş olacaktır. Mevcut gidişattaki köprülerin, İslam ülkeleri arasındaki köprülere dönüşecek kabilden olduğu söylenemez. Hırçın ve saldırgan politikalarla, mü'min ve muvahhid insanların en güzel duygularına giden köprüleri attıktan sonra, ayaklar altına serilen köprülerin ne kıymeti kalır ki İnsanları birbiriyle buluşturmaya vasıta olan maddî ve fani köprüler, insanların kaçışını sağlamaya yarar hale gelmez mi Üstad Said Nursî'nin beyan ettiği gibi, bazı ünvanların kendi zıtlarının sadece kılıfı olduğu hakikatı bugünlerde daha bariz bir surette sırıtır hale geldi. "Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş. Hıyanet, hamiyet libasını giymiş. (...) Esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad, suretlerini mübadele etmiş."1 İçinde zıtlarını barındıran böylesi sahte ünvanları, biz hep resmî ideolojide, Kemalizm'in jakoben kadrolarında ararken; öyle bir dönem geldi ki, milletin reyleriyle iş başına gelen "meşrû" bir hükûmetin elinde en vurucu ve susturucu tehditler şeklinde tezahür etti. Şimdi; kanun kılıfına, tedbir kılıfına,