Çok şey mi istiyorum

Faruk Nafiz Çamlıbel, Mustafa Kemal Atatürk için şöyle diyordu bir şiirinde: "Sen ki gayyadan düşen 17 milyon Türk'ün, Dehşetinden sararırken yüzü yaprak yaprak; Onu bir hızla çevirmiştin ölümden daha dün, Tunç elin, yalçın iradenle kolundan tutarak... Ve... Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz'in bu mısralarının adeta mütemmimi olacak şu iki mısraları yazmıştı: Gel, seni genç ihtiyar ellerinde taşısın: Sevinçten ağlıyoruz, gözümüzün yaşısın! Kara günlerimizde bize can yoldaşısın, Ey yüceler yücesi, sen dünyalar durdukça: Bu milletin başısın!.. Bu güzel ülkeyi yönetenlerden... Veya... Yönetmeye talip olanlardan... Bu şiirlerdeki aşırı duygulara sahip olmalarını isteyecek değilim... Ama... Bu büyük devlet insanına... Demokratik, laik, modern, sosyal hukuk devletini bize: Hediye... Ve... Emanet eden bu büyük lider için sizden: "Saygı" bekleyecek de değilim... O, hak ettiği saygıyı... Hem de... Tüm insanlıktan... Sonsuza kadar zaten görecek... Sizler... Onun sayesinde işgal ettiğiniz o iktidar koltuklarını: Size emanet olarak bırakan... O büyük insana: Hakaret etmeyin... Hakaret edenleri: Onun kurduğu bu devlet kademelerinden uzaklaştırın: Yeter... Erdoğan'ın gözü aydın TÜİK, 2022 ilk dokuz aylık büyüme rakamlarını açıkladı... 10 işsizin olduğu... Nüfus artışının (Doğumiltica) yıllık neredeyse 3'ü aştığı bir ülkede... Açıklanan büyüme rakamları: Facia... (Bakınız: KORKUSUZ ve SÖZCÜ ekonomi haberleri...) Erdoğan, seçime kadar geçecek 6 ayda... Ekonomiyi (Tüketimi arttırarak) büyütmeyi tercih eden politikalar uygulasa: Seçimden bir hafta önce yıllık enflasyonu TÜİK bile: 100'ün altına düşüremez... Enflasyonla mücadele edebilmek için: Faizleri arttırıp kredileri kesse... Asgari ücrete sadece: 20 zam yapsa... EYT'den vazgeçse... Seçimleri göremeden... Soluğu yurt dışında almak zorunda: Kalabilir... Buna rağmen Erdoğan o kadar şanslı ki... Kendisini kesin yenebilecek moral motivasyon ve enerjiye sahip altılı masayı kendisi yıkamayacak... Ama... Yıkmak için uğraşan o kadar çok Erdoğan muhalifi(!) var ki... Sanırsınız: Erdoğan'ın: Profesyonel ekibinde görevliler... Kıssadan hisse Kadın bir köşede çorap yamıyor, kasabalı politikacı olan kocası ise ayakta... Bağıra çağıra: Küf ediyordu... Kocasının isim anmadan bazılarına küfrettiğini duyan kadın sordu: "Efendi kime kızdın da böyle fena sözler söylüyorsun.." Politikacı duymazdan gelip küfürlerine devam eti: "Ah alçaklar ah!.. Mürteciler... Namussuzlar... Hamiyetsizler...". Kadın şaşırdı... Bir daha sordu: "El âleme neden hakaret ediyorsun efendi.. Kim bunlar..". Politikacı cevap verdi: "Senin aklın ermez hanım... Başkalarına böyle demezsem kendimin şerefli, haysiyetli olduğunu herkes nereden bilecek..". Kıssadan hisse işte... 150 yıl öncesi "Yalan söyleme be!.. Doğru Konuşsana!.." "Kendine gel... Ben yalan söylemem... Ben sen değilim..." "Hadsiz, terbiyesiz!.. Söylediği sözün manasını bilmeyen cahil, ağzından çıkanı kulağın işitmez mi.." "Ben orada konuşursam, sen burada kalamazsın, hafiye eskisi..." "Müfteri... Jurnalci... Cahil herif..." "Cahil mi Bana mı bu tariz A cim karnında nokta..." "Sen kim, ilim kim... Laf salatası, Geveze...". Yok canlarım yok... Bu "diyaloglar(!)" günümüz Meclisinden değil... Taaaa Birinci Meclis-i Mebusandaki Genel Kurul salonundan... Çok nazik değil... Ama... Yine de: Kimse, kimseye: "Sürtük... Şerefsiz... Adi herif... Hırsız..." demiyor... Diyorum ki Demokrasi için en büyük tehlikenin... Cahil...