''Ateist de ahireti inkâr edemez''

Ateizm, deizm benzeri kavramlar; geçmişten bugüne, içi boş, asılsız, ispatsız düşünceler olarak süregelmiştir.Tarihimize baktığımızda, Osmanlı'nın son döneminde ve Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra da "dinsizlik" mânâsına gelen fikir akımları çalışmalarını sürdürmüş, dini ortadan kaldırmaya yönelik komisyonlar kurulmuş, çalışmalar yapılmıştır. İmanın her bir şartına tek tek saldırılar olmuş, hayatı sadece dünyada özgürce yaşamak olarak gösteren, Batı'nın sefih medeniyetine özendiren yayınlar yapılmıştır. İslam dinine, iman esaslarına saldıran, hatta Peygamber Efendimiz (asm)'e (hâşâ) hakaretler içeren eserlerin serbest dolaşmasına izin veren rejim, Kur'an tefsiri olan Risale-i Nur'a engel çıkarıyor, müellifi Bediüzzaman Said Nursi'yi işkenceler, zulümler, sürgünler, hapisler, zehirlemeler ve iftiralarla dolu sıkıntılı, çileli bir hayatı revâ görüyordu. "Risâle-i Nur'u okumuş veya okutmuş veya yazmış diye suçlu sayıp, mahkemeye vermek ne kadar adaletin mahiyetinden uzak olduğunun katî bir hücceti şudur ki: Kur'an aleyhinde yazılan Doktor Duzi'nin ve sair zındıkların o muzır eserlerini okuyanlara, 'hürriyet-i fikir ve hürriyet-i ilmiye' düsturuyla, bir suç sayılmadığı halde; hakîkat-i Kur'aniyeyi ve îmaniyeyi öğrenmeye gayet muhtaç ve müştak olanlara, güneş gibi bildiren Risâle-i Nur'u okumak ve yazmak bir suç sayılmış." 1 Üstad bu sözleri, Denizli mahkemesindeki müdafaasında söylemiştir. Dr. Dozy denilen şahıs, 1820-1883 yılları arasında yaşamış, İslama ve Kur'an'a hakaretler içeren kitaplar yazmış bir ateisttir. Osmanlı ve Türkiye'de batılılaşmayı savunan, 1969'da Malatya'da doğmuş Ahmet Cevdet adında bir başka ateist de Dr. Dozy ve onun gibilere hayranlık besleyerek onların eserlerini tercüme edip yayımlamıştır. Bunlardan en tahripkâr olanı da, Dr. Dozy'nin yazdığı ve Ahmet Cevdet'in tercüme ettiği "Tarih-i İslâmiyet" adlı eser olmuştur. Bu esere Ahmet Cevdet, kitabın içindekini aratmayan (hâşâ) Kur'an'a, İslâm'a, Peygamberimiz (asm)'a hakaretler içeren ifadelerle dolu bir önsöz yazmıştır. Aynı şahıs, kendi gibi düşünen bir grupla beraber yeni nesli ahiret inancından uzaklaştırmaya yönelik çalışmaların içinde de yer almıştır. "Ankara'daki "haşri inkâr komitesi" Ziya Gökalp, Abdullah Cevdet ve Hasan Ali Yücel inkârcı bir ekip olarak çalışmaya başlamışlardı. Yetişecek nesilleri, ahiret, haşir, cennet ve cehennem inancından uzaklaştırmaya uğraşıyorlardı."2 Bu ekip, Millî Eğitim Bakanlığının komisyon toplantılarında ders kitaplarından ahirete imanı kaldırmaya yönelik projeler konuşuyor, kendi dergi ve gazetelerinde insanın görmediği şeylere inanmasının bâtıl ve akıldan uzak olduğu görüşüne dayalı ifadeler içeren yazılar neşrediyor, "Ahirete inanıyor musunuz" diye anketler yapıyordu. Bu arada Bediüzzaman Said Nursî, Barla gibi küçük bir köyde sürgündedir. Orada, ahirete imanı tam olarak ispat eden, "Haşir Risalesini", yani 10. Söz'ü yazmakla meşguldür. Haşir Risalesi tamamlanıp, çoğaltılarak Ankara'daki mebusların eline geçince Millî Eğitim'de alınan kararlarla ilgili olarak: "Said Nursî faaliyetlerimizden haberdar oluyor, bize karşı eserler yazıyor" demişler. Bu sözler Bediüzzaman Hazetleri'ne iletilince şunları söylemiş: "Kardeşim! Maarif Şûrâsı'nın böyle bir karar aldığından benim haberim yoktu. Onların kararına göre Cenâb-ı Hak Haşir Risalesi'nin yazılmasını bana ihsan etmiş. Yoksa ben kendi arzum ve hevesimle yazmış değilim, ihtiyaca binaen yazıldı."3 Böylece, millet içinde yayılmaya çalışılan, "görmediğimiz şeylere inanamayız, öldükten sonra diriliş yoktur" diyen fikirlerin yolu Haşir Risalesi ile kapatılmıştır. İbn-i Sina gibi olağanüstü zekâ sahibi olarak bilinen düşünürlerin "akıl buna yol bulamaz" dediği ve açıklaması zor bir mesele olarak gördüğü ahirete iman meselesi, avamın ve hatta çocukların bile anlayacağı bir kolaylıkla Haşir Risalesi'nde izah ve ispat edilmiştir. O ateistin ibretli sonu Abdullah Cevdet denilen adam, Haşir Risalesine nispet olsun diye "Şu Müslümanların iman ettikleri haşrin olmadığını ispat edeceğim" diye çalışmalara girişse de başarılı olamamıştır. Bediüzzaman'ın bu eserine mukabil şunları ifade etmiştir: "Biz haşre inanmıyoruz ama bu inkârımızı da ispat edemiyoruz. Fakat bu adam haşri ispat ediyor" diye küplere binmiştir.4 Haşir Risalesini okuduktan sonra kendisinin ne düşündüğünü merak edenlere: "Adam ahireti öyle ispat etmiş ki, âdeta beni haşrin sokaklarında gezdirdi" dediği de söylenenler arasında. Sonuç olarak, inkâr etse de, kabul etmese de, ahiretin olmadığını ispat edemiyor. Zaten hiçbir şekilde edilemez. Abdullah Cevdet'in yakınında bulunanların anlattıklarına göre ölmeden önce, "Takıldı kaldı fikrim, bir nokta-i tevhitte" diye diye göçüp gitmiş. Öldüğünde cenazesinin öylece ortada kaldığı, cenaze namazının kıldırılıp kıldırılmayacağının tartışıldığı ancak hiçbir hocanın kıldırmaya yanaşmadığı, nihayetinde belediye arabasıyla götürülüp gömüldüğü çeşitli kaynaklarda yer alıyor. Kastamonu Lahikasında Üstad'ın talebelerine yazdığı bir mektubunda "ölen herifin