Sokakların lezzeti kaçtı

Sokak yemekleri yavaş yavaş sokağı terk ediyor.Yerel yönetimlerin sert tutumları yüzünden, bir çoğu sabit mekanlara sığınmak zorunda kaldı. Kimi katı hijyen koşullarına yenildi. Kimileri de yaşam tarzı değişikliklerinin kurbanı oldu.Sokakta kimler kaldıUğruna saraylar kurulsa da, simitçiler hala sokaklarda. Aslında gerçek anlamdaki simiti de onlar satıyorlar.Aslında simit gerçek "sokak çocuğu" iken, yani camekanlı arabalara terfi etmeden önce, simitçiler, başlarının üstünde taşıdıkları tablalarla sokak sokak dolaşıp satarlardı.Haşlama mısırcılar ise hala sokak sokak dolaşıyorlar. Haşlamanın yanı sıra mangal üstünde közleyenler de var. Mısırcılar, kış aylarında kestaneci kılığına bürünüp, küçük mangallarının başında kebap yapıyorlar.Buzlu bademciler, meyhane önlerinde hala direniyorlar.Midye dolması satanlar da henüz sokaktan çekilmedi. Ama her geçen gün sayıları artan sabit mekanların önündeki kuyruklara bakılırsa, onların da sonları yaklaşıyor!Nohut dürümünü, Batı kentlerinde oturanlar pek bilmezler. Antep'in, özellikle de Nizip'in simge yemeklerinden biridir.Nohut, akşamdan sabaha kadar büyük bir tencerenin içinde, kısık ateşte tıkır tıkır pişer. Sabah biraz dirice bir püre haline gelir. Dürümcü tencereyi yüklenip, mahalle fırınının yanında tezgahı açar. Müşteri gelince, fırından aldığı sıcak pidenin içine nohutu koyar, biraz limon sıkar, biraz kimyon serper, dürüm yapıp verir. Hem ucuz hem de besleyicidir. Akşama kadar insanı tok tutar.Gaziantep gezilerimde, nohut dürümcülerinin de, baskılara dayanamayıp, kendilerine bir çatı altı aradıklarını gürdüm, üzüldüm!Mersin'in gözbebeği tantuni de bir zamanlar sokak çocuğu idi. Seyyar arabalarda satılırdı. Baskılar üzerine önce merdiven altlarına sığındı. Sonra mütevazı mekanlarda dürümler yapıldı. Son yıllarda ise tantuni epey sınıf atlayıp, pahalı bir yiyecek haline dönüştü.Balık ekmek ikilisine neden sokak yemeği sıfatı takıldığını anlayamıyorum. Çünkü bu ikilinin sokakta satıldığını hiç görmedim. Onların mekanı hep Eminönü-Sirkeci arasındaki sahil olmuştur. Kıyıya bağlı kayıklarda kızartılan yarım palamut, yarım ekmeğin arasına konup satılırdı.Balıkçıların yanında mutlaka seyyar turşucular olurdu. Bir de el yıkamak için su taşıyan sucularSöz turşudan açılmışken Turşu suyu da eskiden sokakların gözdesiydi. Seyyar arabalar, girmedik sokak, park etmedik stat önü bırakmazlardı.Koca bir bardak soğuk turşu suyu, istenirse içine biraz lahana, biraz kornişon, biraz yeşil domates turşusu konurdu.Turşu arabaları da artık görünmüyor. Onlar da dükkanlara sığındılar.Bir zamanlar sokak tatlıcıları da vardı. Üstünde badem olan Şambali, halka tatlısı en çok rağbet edilenler arasındaydı. Halka tatlısının diğer bir adı da "kerhane tatlısı" idi. Bunun nedeni, satıcıların genel evlerin önünde konuşlanmasıydı. Tatlının, cinsel isteği artıracağına inanılırdı.Seyyar tatlıcılar İstanbul sokaklarında pek görünmüyorlar. Başta Adana olmak üzere, bazı Anadolu kentlerinde ise sokak faaliyetlerini sürdürüyorlar.Söz Adana'dan açılmışken Bir zamanlar bu kentte sokak kebapçıları bile vardı. Seyyar arabaları, minyatür bir kebap salonunu andırırdı. Mangalı, şişe geçirilmiş etleri, yeşil biberler, domatesler, ezme yapmak için kuru soğan ve kesme tahtası, alt dolapta dürüm yapmak için lavaş ekmekleri.Seyyar kebapçıların sabit bir köşesi olurdu. Müşteri onları bilir, kebapçılar da müşterisini tanırdı. Aralarında şöhretleri bütün kente yayılmış olan arabalı kebapçılar da vardı! Önlerinden kuyruk eksik olmazdı.Bicibici satanlar ise küçük arabalarında hala kahramanca direniyorlar. Su muhallebisinin üstüne önce kırmızı şerbet döken, sonra da buz rendeleyen satıcılar, babadan oğula Adana'nın sıcak havasına kafa tutmayı sürdürüyorlar.İzmir'de sokak lezzetlerinden epey zayiat verdi. Seyyar boyozcular, kumrucular, söğüşçüler yavaş yavaş sabit mekanlara taşındı.İstanbul'da,