Sesimi duyan var mı

Değerli okurlarım, 6 Şubat 2023'te uğradığımız deprem felaketine kayıtsız kalamazdım. Bu nedenle bu hafta yayımlanacak Sevgililer Günü yazımı kaldırıp deprem konusunu ele aldım. Depremde yaralananlar acil şifa bulsun, Hakk'ın rahmetine kavuşanların mekanları cennet olsun. Ani olarak gerçekleşen doğal kaynaklı olaylara afet denir. Ülkede can ve mal kaybı açısından en fazla yıkıcı etkiye neden olan afet türü ise depremdir. Türkiye'de depremler sıklıkla yaşandığı için ciddi anlamda can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Türkiye, bulunduğu coğrafya ve tektonik yapısı nedeniyle yıkıcı depremlere uğrayan ülkelerin önde gelenlerindendir. Ülkemiz, Kuzey Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı ve Batı Anadolu Fay Hattı denilen üç deprem kuşağını bağrında barındırması nedeniyle 1500'lü yıllardan itibaren 20'den fazla 7 büyüklüğünün üzeri depremle sarsılıp yüreklere od düşüren afetler yaşamıştır. Bunlardan bazılarını: 10 Eylül 1509'da 7,2 büyüklüğünde "Büyük İstanbul Depremi", 23 Şubat 1653'de 7,5 büyüklüğünde "Doğu İzmir Depremi", 17 Ağustos 1668'de 8 büyüklüğünde "Anadolu Depremi", 10 Temmuz 1688'de 7 büyüklüğünde "İzmir Depremi", 3 Nisan 1881'de 7,3 büyüklüğünde "Sakız Adası Depremi", 10 Temmuz 1894'te 7 büyüklüğünde "İstanbul Depremi", 18 Kasım 1919'da 7 büyüklüğünde "Ayvalık Depremi", 7 Mayıs 1930'da 7,6 büyüklüğünde "Hakkari Depremi", 27 Aralık 1939'da 7,9 büyüklüğünde "Büyük Erzincan Depremi", 1942'de 7 büyüklüğünde "Tokat Erbaa Depremi", 26 Kasım 1943'te "Samsun Ladik Depremi", 19 Ağustos 1966'da "Muş Varto Depremi", 24 Kasım 1976'da 7,5 büyüklüğündeki "Van Muradiye Depremi" biçiminde saymak mümkündür. 1719 İstanbul depreminden sonra Ahmed Receb El-Konstantinî tarafından yazılmış, şimdiye kadar bilinen ilk deprem kitabı "Risâle-i Zelzele"dir. Eserde, depremin şiddeti, etkisi, yıkılan binalar vb. konularda bilgi verilmektedir. Ayrıca depremlerin meydana gelişiyle ilgili halk arasındaki söylentilerden de söz edilmektedir. Bu kadar çok deprem felaketi yaşayan halkımızda depremlerle ilgili çeşitli inanışlar ortaya çıkmış, bunlardan dağların depremin etkisini azalttığı inancı gibi bazı inançlar halk hafızasına yerleşmiştir. Bu nedenle kayalar üzerine yapılan binaların sağlam olduğu inancı yaygındır. Âşıklar tüm yurdu derinden etkileyen depremlere kayıtsız kalmamış, duygu düşünce ve dileklerini sazlarının tellerine dökmüşlerdir. Destanlar her ne kadar tarihi belge olmasa da içerdikleri konular bakımından zaman zaman tarihe ışık tutmuşlardır. Depremlerin binlerce insanı yaşamdan koparıp çoğu insanı sakat, pek çok çocuğu yetim ve öksüz koyarak geride bıraktığı acı manzara duygu seli olup âşıkların dilinden teline efkâr köprüsü olmuştur. Yüreğimiz beton altında üşür Bu depremler bizi yaktı kardeşim Bakın üstümüzde taş toprak durur Gözümüzde şimşek çaktı kardeşim (Alice) Gelin görün şu ellerin halini Betona karışmış insan tenini Ağıt yakar kızı ile gelini Bizim eller deprem olmuş neyleyim (Ahmet Tolu) Kara duman çöktü deniz üstüne Parçalandı yerler yollar çaresiz Telef oldu canlar bin bir üstüne Yükseldi feryatlar kullar çaresiz (Âlimî) Ölen anam babam gardaşım bacım Çaresizim elde yoktur ilacım Halim çok perişan ben de muhtacım Yoksul olduğumu bildi bu deprem (Derdiyâr) Bu ne acı Yarab deprem olayı Haberi öğrenen duyan ağladı Acı çekti Erzincan'ın alayı Enkazda mevtayı sayan ağladı (Devaî) Sam değmiş de bağlar dökmüş gazeli Hanı harap olmuş Keşan Erzincan Nice yiğitleri nice güzeli Feleğin toruna düşen Erzincan (Âşık Veysel) gibi deyişlerle âşıkların dilinde ve telinde en gerçekçi ifadelerle anlatılan deprem olgusu, divan şairlerinde de işlenen konulardan olup genellikle bazı ayet ve hadislere telmih yoluyla atıfta bulunulup zelzele adıyla dile getirilerek işlenmiştir. Deprem şiirlerde genellikle yıkıcı, yok edici bir unsur olarak anlatılırken, bazen de; Nevizâde Atayi'nin: Yirleşür yirinde sarsılduk canâ-be-kâr Zelzeleyle oldı müstahkem esâs-ı devleti beyitinde olduğu gibi memduhun yani Hz.Muhammed'in sevdiği şeylerin övüldüğü yerlerde yapıcı ve onarıcı bir özelliğe sahip olarak verilmiştir. Divan şiirinde aşkla deprem arasında mecazen ilişki kurulmuş, âşığın aşk yolunda çektiği çileler bedenini sarsan bir deprem olarak yorumlanmıştır. Divan şairi Sadi'nin: Lerze-nâk olsa n'ola tenleri üftâdelerün Sâkin-i sâha-i aşkuz bulunur zelzelemüz beyitinde, sevgiliden ayrı kalmış âşık için bu ayrılık bir deprem gibidir denmektedir. Divan şiirinde çok kullanılan deprem olgusu kimi zaman yaşlılık döneminde ömür binasını yıkan bir unsur gibi düşünülüp, yaşlılıktaki titremeler Sünbülzâde