Sabun Kültü

İleri Toplumların günlük yaşamını en çok etkileyen maddelerin başında yıkayıcı ve temizleyiciler gelmekte, bu maddelerin tüketimi de o toplumun uygarlık ölçüsü olarak görülmktedir. Sabun, yüzyıllardır insanlar tarafından kullanılmış dünyanın en eski tedavi ve temizlik malzemesidir. Sabunun başlıca hammaddeleri yağ, kostik, su ve tuzdur.

M. Ö. 1550'ye ait tıbbi bir doküman olan Ebers Papirüs'ündeki bilgilere göre Mısırlılar, hayvansal ve bitkisel yağları alkali tuzlarıyla birleştirerek elde ettikleri sabun benzeri maddeyi, cilt hastalıkları tedavisinde ve yıkanmada kullanmıştır.

Farklı medeniyetler, kostiği çeşitli bitkilerin veya odunun yakılmasıyla oluşan küllerden, kuruyan göllerdeki doğal sodadan ve kireçten; yağı ise bitkisel ve hayvansal ürünlerden elde ederek sabuna benzeyen çözeltiler yapmışlardır.

Sabun, bitkisel ve hayvansal yağların veya yağ asitlerinin alkali hidroksitlerle tepkimesi sonunda elde edilen, temizleyici olarak kullanılan bir üründür. M.S. 800'de yaşamış olan "simyacıların babası" kabul edilen Arap kimyacısı Cabir İbni Hayyam, yazılarında sabunun etkili bir temizleme maddesi olduğunu yazmıştır.

Sabunlar, temizlik maddesi olmasının yanı sıra içeriğine katılan çiçekler, kökler gibi bitkisel ve kil gibi malzemelerle çeşitli cilt hastalıkları için haricen kullanılan ilaç konumundadır. Sabun denilince akla ilk gelen şey güzel koku ve temizlik hissidir.

Kirli ve yağlı şeyleri temizlemek üzere kullanılan bir madde olan sabun, yağ asitlerinin sodyum potasyum ve amonyumla meydana getirdiği tuzdur. Her yağ asidinin tuzuna sabun denmez. Asitlerin alkali madenlerle yaptıkları tuzlara ya da reçine tuzlarına sabun denir. Suda eriyen sabun, su ile birleşerek yağ asidi ve baz meydana getirir. Yağ asidi, çok ince parçalar halinde sabun köpüğünü meydana getirir. Bu köpük tutunulması kolay yüzeylerde tutucu bir şerit yaratma özelliğinden dolayı, ufak kir parçalarını çamaşırdan ve deriden koparır, kirli sabun köpüğü halinde su ile akıtıp gitmesini sağlar.

Hayvansal ya da bitkisel yağlar kullanılarak yapılan sabunlar, doğal yaşamın, dolaysıyla da doğal güzelliğin bir parçasıdır.

Antik Mezopotamyalılar, su ve odun küllerinden elde edilen kostik (yumuşak ve kaygan bir his veren) madde olan alkalin benzeri çözeltiyle birlikte, kesilmiş bir inek, koyun veya keçiden elde edilen hayvansal yağdaki yağ asitlerini bir araya getirip pişirerek bir tür sabun üreten ilk uygarlıktır. Bilinen ilk sabun tarifi şu an Irak sınırları içinde bulunan antik Tello Şehrinde MÖ 2500 tarihine kadar uzanan bir süreç içindeki Sümer Medeniyetinin izlerini taşıyan çivi yazısı kil levha üzerinde bulunmuştur. Sabunların kumaş temizliğinde kullanıldığı da bu tabletlerde kayıtlıdır.

Bazı kaynaklar İ.Ö.2800 yıllarında Babillilerin sabun benzeri bir madde ile temizlik yaptıklarını işaret etmekte, Hititlerin de helvacıkökü, çöven ve küllerle temizlik yaptıkları kayıtlarda geçmektedir. Eski Mısır ise beden ve giysi temizliğinde sabunu ilk kullanan ülke olarak tarihe geçmiştir.

Eski insanlar ilk sabunları kişisel temizlik ürünü olarak değil giysi üretecekleri yün veya pamuk liflerini temizlemek amacıyla kullanmışlardır.

Halen arap sabunu olarak bildiğimiz sıvı sabunu ise ilkin, İ.Ö. 6. yüzyılda Fenikeliler keçi yağı, kül ve odun külünden elde edilen potasyum karbonatı suda kaynatarak üretmişler, daha sonra da Romalılar Avrupanın ilk sabun imalethanesini kurmuşlardır.

Sabun adı ilk olarak Romalı bilim insanı Gaius Plinius Secundus'un M.S. 77 yılında yazdığı Naturalis Historia kitabında geçmektedir.

Roma dışında kalan Avrupa halkları sabunu 8. yüzyılda görmüşlerdir. Fransızca "savon", İtalyanca "sapone", Yunanca "sapuni", Sırpça "sapun" gibi benzer sözcüklerle işaret edilen bu temizlik maddesi bizde de Latince 'sapo' Fransızca 'savon' sözcüğünün Türkçeleşmiş biçimi olarak sabun sözcüğü ile adlandırılmıştır.

Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme'sinde sabuncu esnâfından bahsetmekte olup pirlerinin Cemşid olduğunu işaret etmektedir. Cemşid'in başlangıçta sabunu zeytin yağından îcat edebilmek için çok uğraştığını, ama muvaffak olamadığını ve buna çok üzülüp ağlarken bir damla göz yaşının sabun kazanı içine düşmesiyle donup taş gibi olduğunu gördüğünü söylemekte, göz yaşının tuzlu olduğunu bildiğini, böylece sabun kazanına tuzlu su katılması gerektiğini öğrendiğini ve sabunu îcat ettiğini yazmaktadır.

Türkler 11. yüzyıla kadar sabun yerine sulardaki soda, çöven, saparma, zabun otu, süt kökü, kaşık otu, acı ağaç, tavşankulağı, hint kestanesi gibi maddeleri ve külü kullanmıştır. Halâ kırsal kesimde tokaçla çamaşır yıkayan kadınların küllü su kullandıkları bilinmektedir.

Zeytin yağı üretiminin fazla olduğu yerlerde sabunculuk gelişmiştir, sabun üretimi, Anadolu'da; Ayvalık, Edremit, İzmir, Edirne gibi yerlerde öne çıkan iş kollarındandır.

Osmanlı döneminde seyahatlerde kullanılan kâğıt şeklinde cepte taşınabilen sabunlar, ambalajlı olarak îmal edilmiştir. Üzerinde Osmanlıca "Tuvalet Cep Sabunu" yazan seyahat tipi kâğıt sabunlar temizliğe verilen önemi göstermektedir.