Geleneksel kültürümüzde ayna

- Cam kırılırsa uğur, ayna kırılırsa uğursuzluk olur- Ayna kavramının tarihi insanoğlunun durgun su yüzeylerinde ve parlak taşlar üzerinde yüz hatlarını görmeleriyle başlamıştır. Bilinen ilk ayna Cilâlı Taş devrine aittir ve milâttan önce VII. bin yılda Çatalhöyük'te (Çumra ilçesi yakınında) Arkeolog James Melleart tarafından bulunmuş ve kullanılmıştır. İlk insan yapımı aynaların yapılış tarihi Çatalhöyük'te bulunan objelere göre M.Ö 7 bin yıllarına kadar dayanır. Aynaya dair diğer eski kalıntılardan biri de Mısır'da bulunan ve duvara asmak için delinmiş, yansıtıcı bir taştır. Volkanik cam denilen ve volkanik patlamalar sonucu oluşan lavın soğumasıyla meydana gelen çok sert obsidiyenden yapılmış olan 'volkan camı' olarak da adlandırılan günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenen bu aynanın o günün olanaklarıyla bu derece iyi perdahlanmış olması şaşırtıcıdır. Arkeolojik kazılarda, aynanın ya bir süs eşyası ya da inançları gereği yeniden dünyaya gelebilmek için kullanılacak bir nesne olarak mezarlarda ölünün yanına bırakıldığı görüşü yaygındır. Mısır'da ayna kültürü oldukça gelişmiştir. Bu gelişmenin altındaki neden ise Mısırlıların ölüm ve ölümden sonraki hayata olan inanışlarıdır. Mezara ayna bırakma geleneğinin temelinde, aynanın bu dünya ve ölümden sonra varılan öteki dünya arasındaki geçiş kapısı olarak düşünülmesidir. Aynayı estetik bir nesne olarak kabul eden Mısırlılar aynaları, süslü çerçeveler içinde ve son derece ince işlemelerle bezemişlerdir. Mısır'da kadınların dinî törenler süresince ellerinde güneşin sembolü olarak ayna taşıdıkları ve tanrılara sunulan armağanlar arasında aynanın da yer aldığı bilinmektedir. Eski Giritliler de dinî amaçlarla ayna kullanmışlardır. Madenî aynaları eski Ön Asya, Yunan ve Etrüsk medeniyetleri de saplı veya ayaklı biçimleriyle kullanmaya devam etmişlerdir. Madenî aynaların ardından bilinen ilk cam aynayı Sümerliler yapmıştır. Camın parlak yüzeyini ayna gibi kullanan Sümerliler, ayna tarihinde farklı bir sayfa açmışlardır. Günümüzde kullanılan aynalara benzer ilk sırlı aynaları yaklaşık olarak 15. yüzyılda, bugünkü Güneybatı Belçika ve Kuzey Fransa'da yaşamış olan Flandersler yapmış ve tüm Avrupa'ya yaymışlardır. 16. yüzyılda ise Venedikliler ayna yapımında geliştirdikleri yeni bir teknikle günümüzdeki aynalara benzer bir ayna üreterek dünyada ün yapmışlardır. Venediklilerin, Murano adasındaki cam tesislerinden, Fransızların kaçırdıkları dört usta 16. yüzyılda Venedikliler tarafından geliştirilen aynanın sırlama tekniğiyle ayna üretimini 19. yüzyıla kadar sürdürdüler. Cıvanın sağlığa zararlı olması bir süre sonra ayna üreticilerini farklı yöntemler bulmaya itmiş, 1835'te Alman kimyacı Justus von Liebig, camın üzerini ince bir metalik gümüş tabakası ile kaplama yöntemini geliştirmiştir. Günümüzde dünyanın her yerinde üretilen aynalar daha çok gümüş veya alüminyumun vakum altında ısıtılıp buharlaştırılarak camın yüzeyinin kaplanmasıyla yapılmakta, aynanın çizilmemesi için camdaki gümüşün üzeri önce bakır sonra koruyucu boyayla kaplanmaktadır. İnsanda kendini görme duygusu genetiktir. Bu duygu kadınlarda çok baskındır. Arkeolojik kazılarda kadın mezarlarında yanı başlarında ayna, bilezik çıkarken erkek mezarlarında balta, kama vb. İlkel silahlar çıkması bunun kanıtlarındandır. Geçmişte sahibi olmak toplumda bir statü göstergesi olarak kabul edilen İslâmî döneme ait aynalar arasında özellikle Selçuklu aynaları dikkat çekmektedir. Selçuklular'dan kalma ön yüzleri parlatılmış, arka yüzleri kabartma motiflerle süslü, çapları 6 ilâ 25 cm. arasında değişen çok sayıda yuvarlak ve bronz ayna müzelerde sergilenmektedir. Osmanlılar altın, gümüş ve bronzdan yapılmış zengin bezemeli ve çoğunlukla saplı aynalar kullanmışlardır. XVI ve XVII. yüzyıla tarihlenen bazı aynalar, Osmanlı sanatının zenginlik ve üstün tekniğinin örnekleri olarak Topkapı Sarayı Müzesi'nin Hazine Dairesi'nde sergilenmektedir. 18. Yüzyıl başlarında Batı sanatının etkisiyle görkemli çerçeveler içindeki boy aynaları yapılmış, bu aynalar Dolmabahçe ve Beylerbeyi sarayları ile Aynalıkavak Kasrı'nı süslemiştir. 'El elin aynasıdır', 'Hayat aynaya benzer sen ona küsersen o da sana küser. Sen ona gülümsersen o da sana gülümser', 'Güven bir ayna gibidir. Bir kez kırıldı mı hep çizik gösterir' gibi atasözü ve deyimlerle halk kültüründe özgün söyleyişlerle geçmişten günümüze birçok masalda, hikâyede ya da filmde kendine yer bulan aynalar, bugün yalnızca karşısında kıyafetlerimizi denediğimiz, süslenmek için karşısına geçtiğimiz bir ev eşyası olarak görülen bir nesnedir. Aynalar düz, çukur ve tümsek olmak üzere üçe ayrılır. Evde kullandığımız aynalar düz aynalardır. Bu aynalar üzerlerine düşen ışığı toplamaz veya dağıtmaz, cisimleri yakınlaştırmaz veya uzaklaştırmaz. Bir