Türkiye Yüzyılı'nda Kürtler: Demokrasi ve birlik için inşa süreci

Hayırlı bir işe soyunduk bir yıl önce. Bu topraklarda kadim birliktelik duygusunu güçlü bir biçimde yeniden göğertmek için. Başlarken bir avuçtuk. Günbegün çoğaldık. Çoğalıyoruz. Sesimiz, bin yılların o kutsal öğretisine yaslanıyordu. Bin yılların misyonunu omuzlamak inanmışlıkla beraber cesaret isterdi. Her mücadele bir avuç insanla başlar. Bir tohum gibi düşer toprağın bağrına. Sonra göğerir. O tohum görkemli bir ağaca dönüşür. O yüzden sabır gerekir. Beklemesini bilenler kazanır. Sabretmesini bilenler zafere erişir. Kutsal öğretimizde bu yüzden sabır övülür. Zaferin, sabrın içinde saklı olduğu söylenir.Her mücadelenin temelinde inanç vardır. İnancın olmadığı yerde mücadele olmaz. İnanmışlık ve adanmışlık, mücadelenin olmazsa olmazıdır. Mücadelede iki unsur nirengi öneme sahiptir: İnanç ve cesaret. İnancı ve cesareti olan yol alır. Sabır, inancın içinde saklıdır. Adanmışlık da. Sayısal azlıkları çokluğa dönüştüren budur. Bir avuçla başlarsınız, zamanla çoğalır ve çoğunluğa dönüşürsünüz.Azlık, umutsuzluk nedeni değildir; tersine yeni bir umudun taşıyıcısıdır. Başka bir deyişle, azlıktır asıl yeni bir umudu tetikleyen. Tabii inanmışlık varsa. O yüzden her şeyin başıdır iman. İman varsa imkân da vardır. Çoğunluk her zaman övünç vesilesi değildir. Çokluk, kaçınılmazdır. Zira güçle beraber sayısal çokluk kaçınılmaz hale gelir. Çoklukla birlikte inanmışlık ve adanmışlık duygusu yerini başka arayışlara bırakır. Asıl nüvede saklı o inanmışlık yitip gittiğinde, işte o vakit, bozulma ve başkalaşım hâli doğar. Aslolan, çoğalırken asıl amacı unutmamaktır. Çoklukla övünmemeyi, azlıkla yerinmemeyi öğütleyen o bilgeliğe sığınmak gerek. Ve dahi unutmamak gerek: Kemiyeti keyfiyete tercih edenler, kendi sonlarını hazırlarlar.Bir avuç insanla bir yıl önce başlattığımız mücadele, bizimle başlayan bir mücadele değildi elbette. Bizimle kaim bir mücadele de değil. Biz kadim bir öğretiden güç olan bin yılların mücadelesine sadece omuz vermek istedik. Bizi bir arada tutan o güçlü sese ses verelim istedik. Birbirimize nefes olalım istedik.Bu kadim topraklarda baskılanmak istenen o sesin, o nefesin gönüllü neferleri olmak istedik. Ferdi mücadelelerin elbette anlamı var. Lakin sesi en gür çıkanlar, hep gücü merkezileştirmeyi başaranlardır. Merkezileşmeyen hiç bir gücün kendisinden beklenen etkiyi sağlayamadığı bilinen bir olgudur. O yüzden gücümüzü merkezileştirmek istedik ki sesimiz sesinizle buluşsun, seslerimizle birlikte birbirimizin nefesi de tekleşsin. Bizim adımıza başkaları konuşmasın, biz birbirimiz adına konuşalım ki farklılıklarımızla anlamlı bir bütün oluşturalım istedik. Farklılıklarımızdan düşmanlık üretmek isteyen anlayışlara da, farklılıklarımızı düşman gibi gören anlayışlara da birlikte geçit vermeyelim ki Türkiye'mizi yeni yüzyılın en güçlü ülkesi kılalım istedik.Farklılıkların kabulüne dayalı "Biz" aidiyeti, biz birbirimize aidiz inancı, bilesiniz ki bizi en güçlü kılan öğretimizdir. Türkiye bizim ülkemizdir. Biz, farklılıklarımızdan oluşan bütünün adıyız. Irkımız, dilimiz, mezhebimiz farklı bile olsa biz birlikte Türkiye'yiz. O yüzden bizi oluşturan her ırkı, her rengi, her dili, her mezhebi kendimizden biliriz. Aynı değerde ve önemde görürüz. Gayrı görenleri de kendimizden bilmeyiz.Biliriz ki aynı dağın yeliyiz biz. Biliriz ki, aynı bağın gülüyüz biz. Biliriz ki aynı tarağın dişleriyiz biz. Biz birbirimizin kardeşiyiz, eşitiyiz, dengiyiz. Kim ki bunu böyle bilmez ve kabul etmezse, onları da kendimizden bilmeyiz biz.Türk de biziz, Kürt de, Arap da biziz. Bu topraklarda yaşayan herkesiz biz. Türkçe de bizim, Kürtçe de bizim, Arapça da bizim, sair diller de Türkçemizi sadece Türklerin dili olarak görmeyiz biz. Sadece resmiyetin dili olarak da görmeyiz biz. Türkçemizi bu ülkede yaşayan herkesihepimizi ortaklaştıran dilimiz olarak görürüz biz. Kürtçeyi de Arapçayı da, diğer dilleri de Türk kardeşlerimiz kendi dilleri olarak görürler diye biliriz biz. Türkçemizi nasıl öğreniyorsak Kürtçemizi de Arapçamızı da öylece öğrenmeliyiz. Devletimiz bu toprakların bütün kardeş dillerini de öylece öğretmeli ki dillerimiz yaşasın ve dillerimiz birbirimizi yaşatsın. Birbirimizin dilini bilmemizin sağlayacağı güçlü bağı yeniden yeşertmenin vaktidir diyoruz. Dil, gönül anlamına da gelir. Dillerimiz gönüllerimizi bütünleştirir bilesiniz. Birbirimizin dilini bilirsek, gönüllerimiz birleşir, birbirine vatan olur. O yüzden gönül beraberliği için şart olan dillerin öğrenimine ve öğretimine ivedilikle devletimizin el atması gerek diyoruz.Türkiye Yüzyılı'nı bu güçlü inanç ve anlayış zemininde birlikte oluşturalım diyoruz.O bir avuç insanın bu anlayış temelinde kurduğu Demokrasi ve Birlik Derneği (DEMBİR-DER) bu yüzden anlamlı bir oluşum. Her birimizin şahsından bağımsız olarak söylüyorum: Bu oluşumun kendisi tarihsel önemdedir. Devletimizin bekası ve milletimizin birliği adına çok önemlidir. Bu inanç temelinde ortaya çıkacak Kürt temsili, her türlü siyasal ve etnik bölücülüğün panzehiri olduğu gibi Türkiye Yüzyılı'nın da güçlü çimentosu olacaktır. Dem, birlikte derlenme zamanıdır.Kuşkusuz terörün zihinleri ve bedenleri rehin aldığı ve dahi çoklarının yüreğine korku saldığı bir zaman diliminde bu mücadeleye soyunmak elbette kolay değildir biliriz. Zor zamanlarda zoru başarmaya çalışanların önüne çıkan o kıskançlık ve görmezlikten gelme sorunu, ne yazık ki ademoğluna özgü kadim ve bir o kadar da üzücü bir illet. Düşmanın güllelerinden ne şekvamız olur bizim ne de korkumuz. Dostların gülü incitmesin bizi yeter ki. Biz kimseye yük olmaya değil, yük almaya gelenlerdeniz. Baş olmaya değil, baş koymaya gelenlerdeniz.O yüzden buradan gönül rahatlığıyla ilan ediyorum: Kim daha iyisini yapmaya talipse arkasından nefer olarak yürümezsek namert olalım. Herkes bilsin ki ne şahsi beklentimiz ne de kurumsal taassubumuz var bizim. Bu anlayış temelinde varız diyen