Büyük cihada dönüyoruz

Yeni Şafak Mehmet Metiner - Büyük cihada dönüyoruz...Sokaklarda vuruştuğumuz o 80 öncesi yıllarda, fikirlerimizin az sloganlarımızın çok olduğu o kanımızın deli gibi aktığı yıllarda bir Peygamber hadisine anlam veremezdim.Çetin bir savaş sonrasında Medine'ye dönüş yolunda yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) arkadaşlarına şöyle diyordu: "Küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz."Küçük cihat dediği, cenk meydanındaki o kanlı vuruşmaydı.Kiminin şehit, kiminin gazi olduğu o kutsal savaşımdı.Peygamber işte ona küçük cihat diyordu.Benim anlamakta zorlandığım da tam buydu.Nasıl olurdu da sonu ölümle neticelenebilecek bir kutsal savaş, küçük cihat diye tanımlanırdıBenim gibi dünyayı cenk meydanlarında vuruşarak küffarı devirdikten sonra ancak yeryüzüne İslam'ın hakim kılınabileceğine, yani cihadın en büyüğünün bu olduğuna inanan bir nesil için eminim ki bu Peygamber sözü ilk anda pek derin bir anlam ifade etmemiştir.Bir sözün anlaşılabilmesi için sadece anlama kapasitesinin değil, aynı zamanda sunanmışlıkların da gerekli olduğunu ilerleyen yaşlarımızda öğrenecektik elbet.Büyüdük.Sınanarak büyüdük.Nefsimiz büyüdü.Nefsimizle büyüdük.Nefsimizle büyüdükçe kendimizi büyük, hatta en büyük sandık.Sınanmışlıklarla büyüdükçe öğrendik ki büyük cihat meğer her babayiğidin harcı değilmiş.Bu mübarek sözün anlamını öğrendiğimizde sınanmışlıkların bizde açtığı manevi yaralar da büyümüştü elbet.Peygamberimizin büyük cihat dediği neydi pekiNefisle mücadeleydi.Nefisle, yani kişisel ve dünyevi arzu ve isteklerleKuşkusuz her kişisel istek veya her dünyevi arzu düşman değildi.Nefsin bizatihi kendisi düşman değildi.Lakin nefsin azmanlaşması, toplumsal fesada ve son kertede fitneye yol açıyordu.Uzun boylu açıklamaların yeri burası değil elbet.Ama nefsimizle beraber büyüdükçe gördük ki kıskançlıklarla başlayıp kişisel güç ve iktidar devşirme oyunlarına varan hırslarımızla kendimizden başka bir şeye dönüşüyoruz.Suretimiz belki değişmiyor ama siretimiz başkalaşıyor.Dilimiz belki değişmiyor ama kalbimiz başka türlü atıyor.Hırslarımız akıllarımıza galebe çaldıkça yüreğimiz göçüp gidiyor.Nefsimiz büyüdükçe böbürlenmelerimiz artıyor.Kendimizi büyük gördükçe başkalarını küçük görmelerimiz çoğalıyor.Büyümek için başkalarını küçültmek gerektiğine inandıkça, belki büyüme imkanına kavuşuyoruz ama ruhen ve kalben küçülüyoruz, alçalıyoruz.Bilerek veya bilmeyerek fitnenin taşıyıcı aktörlerine dönüşüyoruz.Her şeyi sadece kendisi için isteyen ve her makama sadece kendisini layık gören mütekebbirlere dönüşüyoruz.Kendi nefsimiz için istediğimizi kardeşimiz için isteyen o hasbilikten uzaklaştıkça, önümüzde engel olarak gördüğümüz kardeşlerimizi türlü hesaplarla kıymaya çalışan canavarlara dönüşüyoruz.Bir makam ve iktidar uğruna kardeş katlini gerekli gören bir anlayış iklimine savruluyoruz.Birbirimizin ölü bedenlerine basarak yukarılara tırmanma, yani baş olma sevdasına kapılıyoruz.Birbirimizi yücelterek büyümek varken birbirimizi küçülterek büyümek yolunu seçtiğimizde, aslında kendimizle birlikte her şeyi, bizi biz yapan tüm değerlerimizi de yok ettiğimizin ayırdına varamıyoruz.Gıybetin, kardeşimizin ölü eti yemek anlamına geldiğini biliyoruz bilmesine de, nefsimiz baskın çıkıyor bize.Keşke sadece gıybetle yetinenlerden olsak diyorum.Gıybet yetmiyor gayrı bize, daha ötesine savruluyoruz, savruldukça da kendimiz olmaktan çıkıyoruz.İnsanın kendi nefsine ayna tutması zordur.Birileri ayna tuttuğunda da fena halde kızarız.Zira nefsimizle büyümüşüzdür ve nefsimiz büyüklüğümüze laf edeni düşman gibi gösteriyor bize.Cenk meydanlarında küffarı yenersiniz ama içinizdeki küffara yenik düşerseniz,