Utancın yeni portreleri!!!

"Benim hırsızım, benim yalancım, benim kumarbazım, benim vatan hainim, benim sahtekarım, benim dolandırıcım, hatta benim tecavüzcüm iyidir" şeklindeki hastalığın da sağı-solu yok bu ülkede... Hangi rezalet, hangi siyasi grubun içindeyse, işte orada herkes, utanmadan-arlanmadan başını kuma gömüyor... Ve Türkiye her 24 saatte yaşanan onlarca rezaletin şaşkınlığı içerisinde, "Bu memleket düzelir mi" sorusunu milyonlarca kez sormaya devam ediyor, pervasızlar ise kanun yokmuş gibi bildiğini okuyor!.. İşte tarikat ve cemaatlerdeki cinayetler, dayaklar- falakalar ve tecavüzler-tacizler bitmezken, dinci camiadaki bazı gruplarda yaşanan rezaletler karşısında utanç verici bir sessizlik sergileniyor... Oysa kim ne kadar susarsa sussun, rezaletler her gün gazetelere sayfa sayfa yansımaya devam ediyor; Baksanıza; İsmailağa cemaatinden bir zatın kızı, 6 yaşında evlendirdiğini ve sürekli cinsel istismara uğradığını şikayet etmesine rağmen, savcılığa yansıyan olayla ilgili kimsenin tutuklanmaması şaşkınlık yaratmış... Bu arada Karabük'te, eşi tarafından camide bir başka kadınla basılan imamla ilgili müftülük yetkililerinin "dini nikahı var mı, araştırıyoruz" dediği medyaya yansımış... Devlet yukarıdakiler ve benzeri rezaletlerden ders almamış olmalı ki, tarikat ve cemaatlerin eğitim sistemine sızdırılması operasyonu da durmuyor; Milli Eğitim Bakanlığı, kurslarda cemaatlerin önerdiği eğiticilere yer verilmesi için İlim Yayma Cemiyeti'nin yanı sıra, bir dönem adı tecavüz olaylarıyla da anılan Ensar Vakfı ile sözleşme imzalamış... Anne karnında okul kuyruğu!.. Memleketin tek sıkıntısı, her gün yeni skandalları medyaya yansıyan tarikat ve cemaatler değil... Erozyon, skandal ve sarsıcı olaylar her yerde vesselam; Atatürk'ün genç cumhuriyeti ayağa kaldırmak ve topyekün kalkınmayı sağlamak amacıyla kurduğu tesislerin de aralarında bulunduğu milli varlıklar tüketilmeye devam ediyor... İşte AKP iktidarı sürekli "milli"likten söz ederken, Türkiye Varlık Fonu'nun, Atatürk'ün kurduğu Karabük Demir Çelik Fabrikası'nın yüzde 4.4 hissesini 656 milyon lira bedelle almak için anlaştığını açıklaması, "fabrika Katarlılara mı gidecek" kuşkusuna da yolaçmış... Öte yandan Türkiye'de torpil-liyakat çelişkisini giderek büyüten olaylara da her gün bir yenisi ekleniyor... Gazeteler, üniversitelerden belediyelere kadar kamuda milyonlarca gencin hakkını yiyen kadrolaşma rezaletlerini anlatmaya yetişemiyor... İşte Devlet Hava Meydanları'nda çok torpilli bir şoför, sınavsız olarak önce müdür, sonra şef yapılmış ancak yargı, "Bu kadar da rezalet olmaz" demiş olmalı ki, kararı iptal etmiş... Türkiye'de giderek kangrenleşen sosyal çelişkileri anlatan iki haber de çok şaşırtıcı; Memlekette bakıcı maaşları 6 ile 25 bin lira arasında değişiyormuş... Bir gazete bu durumu "Bakıcı maaşları profesör maaşını geçti" diye duyurmuş... Konu bakıcılıktan- bakımdan açılmışken ve de mesele çocuklarken, gazetelerdeki bir başka haber ise adeta "pes" dedirtmiş; İstanbul'da kimi aileler, daha doğmamış ya da üç aylık çocuklarını iyi kolejlere vermek için, doğum belgesi ile sıraya giriyorlarmış!.. Dünkü bir gazete bu olayı "Anne karnında kolej sırası" diye duyurmuş... ABD, skandal, bomba!.. Evet; Türkiye'de torpil rezaletini, yolsuzluğu, vurgunu ve her alandaki skandalları görmek için gazetelerin bir yıllık arşivlerine bakmaya gerek yok... Sadece bir gün içindeki gazetelerin çarpık ve de çarpıcı haberlerine bakmak bile, "bu ülke gerçekten zor düzelir" saptamasını haklı çıkartıyor... Ancak bu ülkenin tek meselesi sosyo ekonomik ya da politik olaylar değil... Bir de 40 yıldır bitmeyen terör var ki,