Devlete sızan teröristler!..

Devletin terör örgütlerine yönelik operasyonları tarihte görülmemiş sonuçlar veriyor... IŞİD kıskaçta, PKK'daki büyük erozyonu ise örgüt yöneticisi Mustafa Karasu önceki gün şöyle özetlemişti; "Türkiye çok boyutlu bir saldırı yürütüyor. Zaten açıkça söylüyorlar. 'Tek bir kişi bırakmayacağız' diye... Saldırılar gerçekten de çok ağırdı." AKP ile CHP arasında, son günlerdeki en büyük tartışma da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne alındığı öne sürülen "terör örgütleri ile iltisaklı" işçiler... İçişleri Bakanı'nın iddiası üzerine müfettişler İBB'deki teftişi sürdürürken, "PKK'ya yakın olduğu" ileri sürülen dinci bir derneğin bazı üyelerinin İBB'de istihdam edildiği iddiaları, yine söz konusu dernekle ilgili açılan bir davanın iddianamesine dayandırılıyor... İşte bu gelişmeler, "İBB üzerinde siyasi oyun mu oynanıyor" sorusu ile birlikte, "devlete sızan terör örgütleri" ile ilgili geçmişteki skandalları da gündeme getirdi... AKP'lilerin bir dönem "ne istediler de vermedik" diyerek içli dışlı oldukları Fethullah Gülen yapılanmasının henüz "terör örgütü" sayılmadığı dönemde, cemaatin devlete sinsice sızma stratejisi, bizzat Gülen'in bir televizyon kanalında yayımlanan videosuyla ortaya çıkmıştı... Fethullahçıların 15 Temmuz 2016'daki "darbe" girişiminin ardından "cemaat"in adı "FETÖ"ye dönüşünce, emniyetten Türk Silahlı Kuvvetleri"ne, bürokrasiden iş dünyası ve medyaya kadar her alanda yürütülen operasyonlarda 500 binden fazla kişi "örgüt üyesi" olarak fişlendi... Emniyette 25 bin, TSK'da ise 30 bin kişi "mürit-"militan" oldukları gerekçesiyle işten atıldı... Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da önceki gün gazetecilerle konuşurken, "PKK'ya yanlısı" 200 kişinin yanı sıra, FETÖ ile irtibatlı 10 bin kişinin dosyası üzerinden 3 bin kişinin kurumdan ihraç edildiğini açıkladı... CEMAAT- HİZMET, DARBE-MÜRİT!.. Konu sadece Fethullahçıların henüz "hizmet hareketi" olarak adlandırıldıkları dönemde, devletin içerisine en az 250 bin "terörist"in sızdırılması değil!.. Çünkü bu ülkede; PKK'dan Hizbullah'a kadar, "mürit-militan", "terörist-memur" ikileminde, at izinin it izine karıştığını gösteren başka ürkütücü olaylar da yaşandı... Hele bir tanesi var ki; devletin PKK ile mücadelesi nedeniyle uzun süre göz yumduğu, (ancak namlunun devlete dönmesi nedeniyle) bir anda yok ettiği dinci bir yapılanmanın uzantıları açısından çok şaşırtıcı!.. Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün 2008 yılının kasım ayı başında şeriatçı terör örgütü Hizbullah'a yönelik 4 kentte eşzamanlı düzenlediği operasyonlarda yakalanan 11 kişiden 8'i tutuklanmıştı... Zanlılardan Hüseyin O.'nun Dışişleri Bakanlığı'nda şoför olduğu ortaya çıkmıştı!.. Bu olay, dönemin Fazilet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan'ın 2000 yılındaki, "Devlet mi Hizbullah'a sızdı, Hizbullah mı devlete" sorusunu da anımsatmıştı!.. Peki, Kutan o dönemde bu ilginç soruyu neden sormuştu.. Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu, 17 Ocak 2000'de İstanbul Beykoz'da güvenlik güçlerince öldürülünce, örgüte yönelik 60 kentte seri operasyonlar yapıldı... 4 ay içinde örgütün yüzlerce militanı ele geçirildi. Yakalananlar arasında, "polis, hâkim, avukat, mühendis, doktor, öğretmen, imam, memurlar ve belediye başkanları" da vardı... Her meslekten insanın kanlı bir örgütte faaliyet göstermesi, altından onlarca ceset çıkarılan "mezar evler" kadar ülkeyi şoke etmişti!.. Peki, Hizbullah'ın sızmadığı yer kalmış mıydı.. Kutan'ın ilginç sorusuna dayanak olan bir olay da gösterecektir ki, terör unsurları devletin en kritik yerlerine kadar yerleşmişti!.. BAŞBAKANLIK'TAKİ HİZBULLAHÇI!! 17 Ocak 2000'deki Beykoz operasyonunda Hizbullah'ın bilgi işlem merkezi de ele geçirilmişti... Velioğlu, elindeki Kalaşnikofla hücre evindeki bilgisayarları yaylım ateşine tutarak tahrip