Risale-i Nur'un Ali Osmanları - 4

Ve ölüm meleği gelip, Ali Osman'ı 1950 yılında uzun yolculuğa götürür. Onun bu yolculuğu vazifesini ikmal etmiş bir er gibi Üstadının ifadesinde yerini bulur:Emirdağ Lâhikası 264. Mektup'ta ise, otuz yedi yaşında vefatı sebebiyle Üstadın taziyesinden ziyade tebrik ettiği yazılıdır. "Rabian: Ali Osman'ın vefatıyla hem akrabasını hem Medreset-üz Zehra ve Nur dairesini taziye ediyorum. Ve onu da tebrik ediyorum ki, vazifesini tam yapmış ve şimdi de Nur kahramanları Hâfız Ali ve Hâfız Mustafa yanında duama dâhildir. Umum kardeşlerime binler selâm."1 Emirdağ Lâhikası 140. Mektup'ta şu ifadeler var: "Salisen: Denizli'nin bir manevî kahramanı merhum Hasan Feyzi'nin (rh), Isparta kahramanı merhum Hâfız Ali'nin (rh) yanına gitmesi gerçi bizi çok müteessir ediyor fakat onun gayet has bir talebesi ve Nur'un hâlis bir şakirdi sıddık Muharrem'in dediği gibi deriz: O, bir cihette ölmemiş belki vazifesini acele bitirmiş, âlem-i berzaha istirahat için gitmiş, terhis edilmiş. Hâfız Ali ile beraber manen, şefaatleriyle ve bıraktıkları tesirli Nur hakkındaki eserleriyle yardım ediyorlar; yine manen Nur'a çalışıyorlar. Elbette manevî şehit hükmünde olmalarından 'Meyve'nin On Birinci Meselesi'ndeki ilm-i nahiv talebesinin kendini medresede bildiği gibi; Hâfız Ali ile Nur hakikatlerinin müzakeresi ve vefat eden Nurcuların dairesinde meşgul olmalarını, merhamet-i İlâhîyeden kuvvetle ümitvarız. İnşaallah Cenab-ı Hak, onun vazifesini dünyada gördürecek, Nur dairesinde çok Hasan Feyzileri yetiştirecek. Ve haşiyesinde şu not var: "Bu merhum kardeşimizin Nur'a ait müteaddit vazifelerini tamamen görecek ve şakirdlerin tensibiyle ve meşveretiyle