Gayretullaha dokunmaktan kork!

Vaktiyle bir grup Müslüman tertip ettikleri bir kervanla hacca giderler.

Çölleri aşıp, vahaları geçerek yol alırlarken, iki dağın arasında eşkıyalar birden etraflarını çevirir. Yolcularda ne var ne yok hepsini alırlar. Ancak kafilede bulunan kadınlara dokunmazlar. Hacı namzetlerinden yaşlı bir zat:

Eyvah, bu eşkıyalar paramızı alıp gidecekler. Hacca gitmek şöyle dursun, evimize dönecek paramız bile kalmayacak, diye sızlanır.

Tam o esnada eşkıyalardan biri arkadaşlarına seslenir:

Hey, kadınların üstlerini aramayı unuttuk! Altın, asıl onlardadır.

Bu söz üzerine hep birlikte dönerek, kadınların üzerindeki elbiseleri yırtıp, örtülerini atmaya başlarlar. Bu defa o yaşlı zat ifadesini değiştirir.

Paramızı götüremezler artık, korkmayın, der.

Nitekim onlar kadınlara hücum ettikleri anda müthiş bir gök gürültüsüyle birlikte şimşekler çakar, eşkıya reisinin başına ansızın yıldırım düşer. Paniğe kapılan soyguncular ne yapacaklarını bilemez hâle gelirler. Nihayet yakalanıp, paraları da iade etmeye mecbur olurlar.

Ortalık sükûnete erdikten sonra o yaşlı zata sorarlar:

Önce paramızı götüreceklerini söylediniz sonra da sanki olacakları biliyormuşçasına, 'Artık götüremezler.' diye kestirip attınız. Gerçekten de dediğiniz gibi oldu. Paramızı götüremediler. Bunu nasıl bildiniz

Yaşlı zat şöyle cevap verir: Onlar paramızı almakla bize zulmettiler. Ama zulüm vasat derecedeydi; gayretullaha dokunacak seviyeye ulaşmamıştı. Ne zaman ki kadınlara dönüp eziyet ettiler. İşte o zaman, zulüm gayretullaha dokunacak dereceye vardı. Zulüm bu dereceye ulaşınca devam etmez. İlahî bir silleyle son bulur. Nitekim öyle de oldu, cezalarını buldular. Elebaşları öldü, ötekiler yakalandı. Biz de kurtulmuş olduk.

Bu vakıa ibretlerle doludur ama anlayana! Hangi zulüm, hangi dereceye ulaşınca gayretullaha dokunur, onu bilemeyiz ama, gayretullaha dokunmaktan korkulması lazım, onu biliriz ve esasen bilmeliyiz.

Gayretullaha dokunan hataların bazısı enfüsî âlemde cereyan ederken bazısı da afakî âlemde vuku bulur. Kendimize, maddî veya manevî hususî hayat ve ahvalimize yönelik yapılan hata, haddi aştığında gayretullahı tetikler ve başımız musibetten kurtulamaz. Umulur ki, bunlar şefkat tokadına döne de ders alınıp, tövbe ve istiğfar ile kendimize gele. Bu nev'i hatalardan gayretullaha dokunandan, ziyadesiyle çekinmek icab eder, yapılan iş ve hizmetlerdeki gevşeklik de doğrudan şefkat tokadını celbeder.