Baktığın ile gördüğün aynı değil, unutma!

Türkiye'de son yirmi yıllık süreç içerisinde ve özellikle son yıllarda muhafazakârlığın resmî ideoloji haline gelmesi ile birlikte sergilediği elitist özellikler, önceki hâkim ideoloji ile gösterdiği benzerlikler bakımından hemen hemen örtüşmektedir. Nitekim bazı vakalar karşısında insanlar geçmişten karelerle karşılaşmış gibi şaşırmaları aslında anlamsızdır. Çünkü bugün mevcut muhafazakâr ideolojinin temelde diğerinden hiçbir farkı yoktur. Bu kadar kemik bir yapıya erişmesinde kullandığı dil ve enstrümanların etkisi oldukça fazladır. Öyle ki etrafta tuhaflıklardan içi gıcıklanacak kimseyi bırakmadan bütün her şeyi kendi potasında eriterek rotasında sapa sağlam ilerlemiştir. Bunda dini duyguların, duyarlılıkların da bütün her şeyi meşrulaştıracak bir edilgenliğe çevrilmesinin payı hayli çoktur. pushfn('ads'); Onun için her şeyi muktedir siyasetin belirlediği ve en basit konularda bile tek bir merciinin onayına bakılarak atılan adımlar neticesinde baştan aşağıya bütün toplum belli bir sıkışmışlığın içerisine hapsedilmiştir. Mevcut düzen kurumsallaşamadığı gibi belli bir ilkeselliği de yakalayamadığından önceki ideolojik yapıdan bile daha çok savrulmalar yaşadığı gibi yaşatmaktadır. Bu noktada sadece mevcudun korunması değil, mevcut düşünce dinamizminin de tamamen yok edildiği kurak bir zamana erişilmiştir. Bu kuraklıkta hem insan kaynağı hor kullanılarak tüketilmişzayi edilmiş hem de kurumsal düzen alt üst edilerek sistem adeta işlevsiz hale getirildiği için toplum çaresizliğin içerisinde sessizliğe terk edilmiştir. Problemlerini dahi yok sayacak, kendini ifade edemeyecek kadar duyarsızlaştırılıp, edilgenleştirilmiştir. STK'ların iktidar ile karından bağlanmış olmaları hasebiyle farklılıklarını kaybedip hemen hemen hepsi aynı kümenin içerisinde kendilerine biçilen rolleri icra eder hale getirilmişlerdir. pushfn('ads'); Dışarıdan bakıldığında kullanılan dil ne kadar yerli ve milli gösterilmeye çalışılsa da mevcut düzen her zamankinden daha çok dışa bağımlı ve yıpranmış bir haldedir. Yüksek sesle, bağırtı ile yürütülmeye çalışılan politikaların hepsinin aslında içerideki toplumsal tabana yönelik sabitleme manevraları olduğu daha açık bir şekilde görülmektedir. Muhafazakâr rejimin kaba, estetikten yoksun, beton yığınlarının büyüklüğü ile övünmesi bir yana artık övünecek bir şey kalmadığından ülkenin yüz yıllık birikimini de sanki kendileri kurmuş gibi, yapmış gibi kendi destekçilerine anlatmaya başlamışlardır. Bu muhafazakâr düşüncenin ne millilik ne de yerlilikle ilgileri olmamakla birlikte yaptıkları söylemleri dejenere etmek ve aliyi sabit tutmaktan başka bir işlevleri yoktur. Halkı düşünmek şöyle dursun onların dilini, dünyasını da anladıkları meçhul. Kaldı ki attıkları bütün adımlar halkı ezerken bir avuç zengini daha da mutlu etmektedir. Zengini daha zengin etmek ve insanları madden ve manen fakirleştirmeleri en büyük görevleridir. Bu noktada uyguladıkları politikalar ile Müslümanca düşünceyi işlevsiz kılmayı basarmışlardır. Özellikle İslami düşüncenin bütün imkânlarını entelektüel birikimini adeta tanınmaz hale getirecek kadar hor kullanmışlardır. Nitekim yapılan bütün saçmalıkları bu düşüncenin