'Karanlık gece'lerden sadece biri

Yıllar önce akşam saatlerinde İstiklal Caddesi'nde tanık olduğum olayı asla unutamam. Önümden bağıra çağıra yürüyen, etraftaki insanlara sataşan 18-20 yaşlarında bir grup genç, farklı dillerde şarkılar söyleyen müzisyenleri fark eder etmez, hemen milliyetçi sloganlar atarak üzerlerine yürüdüler. Biraz ileride duran polis aracı umurlarında bile değildi. Ne yaparlarsa yapsınlar, hoş görüleceklerine emindiler sanki. Ama müzisyenleri dinleyen turistlerin korku içinde uzaklaşmasıyla, polisin müdahale etmek zorunda kalacağı bir olaya dönüştü. İstanbul'un turistlerle dolu caddelerinden birinde olmasak, o sokak müzisyenlerinin başlarına kim bilir neler gelecekti Şehrin en kalabalık caddesinde kendilerine benzemeyen insanları hedef alan o gençlerin tenha yerlerde neler yapabileceğini düşündüğümde içim ürperdi. Özcan Alper'in yönettiği 'Karanlık Gece'yi seyrederken de aynı ürpertiyi hissetmemek mümkün değil. Türkiye'nin bitmek bilmeyen 'karanlık gecelerinden' sadece birini anlatıyor film. Ve öyle iyi anlatıyor ki benzer bütün olayların adeta sosyal otopsisini yapıyor. Hikâye müzisyen İshak'ın (Berkay Ateş), annesinin ağır hastalığı nedeniyle, doğup büyüdüğü dağ kasabasına dönmesiyle başlıyor. Açılış sahnesindeki montajın da etkisiyle, İshak'ın 7 yıl önce yaşanan bir olay nedeniyle aile evinden uzakta kaldığını; her şeyi geride bırakmak istediğini anlamak zor değil. İshak'ın dönüşüyle 'karanlık gece'ye doğru ilerleyen süreç, geriye dönüş sahneleriyle geliyor karşımıza. Şimdiki zamanda geçen sahnelerde ise İshak'ın o gecenin etkisinden hâlâ kurtulamadığına tanık oluyoruz. Geçmişte olup biten her şey, bölgeye yeni atanan genç ve idealist orman mühendisi Ali'yle (Cem Yiğit Üzümoğlu) ilgili Nerdeyse adımını attığı anda, kasabadaki erkekler grubunun profiline uymadığı için dışlanıyor. Şehirli, eğitimli, kültürlü biri olması rahatsızlık yaratıyor. Aydın düşmanlığının giderek yaygınlaştığı bir ülke için kuşkusuz şaşırtıcı değil. Doğayı sevmesi ve ormandaki hayvanları korumaya çalışmasıyla da dalga geçiliyor. Ali'yi homofobi üzerinden mahalle baskısı altına alıp, yalnızlaştırıp güçsüzleştirmeye çalışıyorlar önce. Devleti temsil etmesi ve yetki sahip olmasını da kimse önemsemiyor; çünkü iktidarın her koşulda kendi ellerinde olduğundan eminler. Asıl sorun, Ali'nin önceki orman memurları gibi davranmamasından çıkıyor. Yasaları uygulamakta kararlı davranıyor, kaçak avcılık düzenine karşı geliyor. Karşı taraf içinse yasalar değil, sadece iktidarın sürdürülebilmesi önemli. Ali artık bir an önce çözülmesi gereken bir soruna dönüşüyor onlar için 'Karanlık Gece'nin Antalya'da Türkiye prömiyerini yapmadan sadece bir ay önce, Hatay'da kaçak avcıların öldürdüğü idealist av koruma görevlisini hatırlarsak, Özcan Alper - Murat Uyurkulak ikilisinin memleket gerçeklerinden kopuk bir senaryo yazmadığını görmemiz mümkün. Senaryo, hedef haline gelen Ali'yi değil, taşradaki erkekler grubunun suçluluk duygusuyla baş etmeye çalışan yegâne üyesi İshak'ı odağına alıyor Ali'nin babası Kemal (Taner Birsel) ve kardeşi Mısra (Sibel Kekilli), sadece varlıklarıyla İshak'ın yaşadığı iç hesaplaşmada önemli rol oynayan karakterler. Film, sadece İshak'ın sıkıntılarını değil, 'kendisine benzemeyen herkesi düşman gören zihniyet'in vicdan kavramı karşısındaki tavrını da gözlemliyor. Yasalar konusunda olduğu gibi vicdan, kendi düzenlerinin sürmesi adına feda edilmesi gereken bir duygu onlar için... Sonuçta, çıkar ilişkilerinin kasabayı birleştirmesi bir yana, merhamet de grup içinde tehlikeli bir duygu haline geliyor. Pınar Deniz'in canlandırdığı Sultan, filmin anahtar karakterlerinden biri. Sultan'ın 7 yıl sonra geldiği nokta; suçların, günahların kolektif şekilde ört bas edilmesi hakkında net bir fikir veriyor. Çünkü İshak'ın da önüne aynısı; yani 'Ya bizdensin ya da düşmanımızsın' seçeneği konuluyor. Bu seçeneğe direnmek, belli ki tümüyle birey olabilmekle ilgili Ne yazık ki, Sultan'ın böyle bir gücü veya iddiası yok. İshak'ın çabaları, arayışları ve anlamlı bir şey yapma arzusunun, kefaret duygusu kadar